27.

2.7K 107 164
                                    

Uygar'la İrem'i konuşmaları için baş başa bıraktıktan sonra hızlı adımlarla Özgür'ü bulmaya yönelmiştim. Onu partiden bir an önce çıkarmalıydım.

Kavga çekecek modum yoktu.

Onu elinde bir bardakla buldum. Gözleri üzerimde dolanırken bir şeyler karıştırdığımı anlamış gibiydi. "İrem'i gördüm. Arkadaşlarıyla karşılaşmış onların yanında kalacağım dedi." diye bağırdım yüksek müzik yüzünden. Elindeki bardağı bana uzatırken kolumdan tutup müzik sesinden uzağa götürmüştü.

Uygar'ların olduğu yönün tam tersine.

"Neredeymiş?" diye sordu en sonunda müzik sesi azaldığında. Siyahlarına diktim bakışlarımı.

"Arkadaşlarını görmüş, onlarla hasret gidereceğim dedi."

Gözlerini kıstığında ifademi bozmadım. Yüzümü ifadesiz tutmaya devam ederken bardaktaki soğuk suyu diktim. Su içimde dumanı tüten yangını sakinleştirmişti. Yutkunurken bakışları boynumdan dekolteye doğru kaydı , ardından çabucak gözlerime geri çıkardı bakışlarını. "İyi, tamam." dedi başını sallarken. Sessizce nefesimi verdim.

"Burası boğucu geldi. Eve gidebilir miyiz?"

"İrem?"

"Siz baş başa kalın dedi." dedim gözlerimi devirirken.

Baş başa kalmalarını söyleyen aslında bendim ama bunu bilmesine gerek yoktu.

Yalancı kaltak.

Özgür ikna olmuş gibiydi. Kolunu uzattığında gitme vaktimizin geldiğini anlayarak koluna girdim. Eve dönüş yolunda başımı cama yaslayıp şehrin canlılığını izliyordum. "Bu gece için heyecanlı mısın, bebeğim?" diyor soğuk parmaklarını boynuma dokundururken. Başımı çevirerek onun zalim güzelliğinden kaçıyorum.

Eve geldiğimizde hızlı hareketlerle arabadan dışarı attım kendimi. Bugün yılın son günüydü. Koca bir sene daha bitmişti işte. Yaşarken zaman hiç geçmeyecek gibi gelirdi ama geriye dönüp baktığınızda arkanızda yılları geride bıraktığınızı anlardınız.

Onu hiç görmeden geçen üçüncü yılbaşı.

Düşüncelerimi dizginlemeye çalışarak soğuk havayı içime çektiğimde bakışlarının ağırlığını hissedebiliyordum. Evin önüne gelmiştik. Kapıyı açtı, içeri girdim.

Sersemlemiştim sanki.

Görüyordum, duyuyordum, hissediyordum ama algılayamıyordum.

Evin aydınlık salonuna girdiğimizde her şey üzerime çullanıyordu. Üzerimde kırmızı bir elbise var. Soluk tenimi ikinci bir deri gibi sarmış, zayıflayan cılız bedenimi ortaya çıkarmış.

"Deniz? İyi misin?" dedi siyahları üzerimde gezinirken. O anda salonun ortasında ayakta dikildiğimi fark ettim. Gözlerim ifadesizce ona yöneldiğinde odağımı kaybetmiştim. Cevap vermedim. Adımlarımı arka bahçeye yönlendirirken her şey üzerime geliyor, boğazıma sıkınca tutunuyordu. Balkon kapısını açarak arka bahçeye çıktım. Verandadan indiğimde ayakkabılarımın ince topukları toprağa saplanıyordu.

Buz mavisi gözleri beğeniyle üzerimde gezinirken bir beyefendi gibi yanıma yöneliyor, ona bakmıyorum. "Otur, bebeğim. Yemek yiyeceğiz." diyor sandalyemi çekip. Oturmuyorum.

Alt bahçeyle üst bahçeyi birbirinden ayıran korkuluklara tutundum. Şehrin her bir noktası ışıl ışıldı, yeni seneyi kutluyorlardı. Koca bir gün boyunca derinlerime baskıladığım ne varsa taşmaya başlamıştı. Sert bir rüzgar esti, yanaklarımdan süzülen yaşları üşüttü. Arkamdaki sıcaklığını hissedince korkuluklara daha sıkı tutundum.

SİS (+18)Where stories live. Discover now