37.

2.4K 101 157
                                    

Bir küfür mırıldanarak telefonu adamın yüzüne kapattı Özgür. Başında dayanılmaz bir ağrı vardı, içindeki sıkıntı bunu giderek katlıyordu. Öfkeyle telefonu masanın üstüne fırlatıp sesli bir nefes verdi. Kucağında oturan, dudaklarını dudaklarında gezdiren muazzam güzellikte kadını düşündüğünde öfkesi silinmeye başlamıştı bile.

Esmer teninden o beyaz zehri aldığı anı unutamıyordu. 

Deniz'i gördüğü ilk andan çok daha farklıydı her şey. Ona dokunmayı bırak, o gözle bakabileceğini bile düşünmüyordu genç adam. Ama 30 yıllık yaşamında ilk kez bir kadını bu denli arzulamıştı, bunu yapmaması gerektiğini bildiği halde. 

Bir kumar oynamıştı ve şükür ki kazanmıştı. 

Kazanamasaydı neler olacağını düşünmek bile istemiyordu Özgür. Kadına baktığı her an içi ısınıyor, karanlığı mırlayarak sakinleşiyordu. Ama bazen... bazen öyle anlar oluyordu ki yapabileceklerinden kendisi bile korkuyordu. 

Bu sabah o buz gibi balkonda anlattığı şeyleri biliyordu genç adam. Ama Deniz'in dudaklarından dökülen her bir kelimede dayanamayacağını düşünmüştü. Deniz hakkında araştırma yaparken kaçırılmasının sevgilisi tarafından yardım edildiğini öğrendiğinde düşündüğü tek şey o şerefsizi liğme liğme doğramak olmuştu. İşin duygusal tarafını hiç düşünmemişti. 

Genç kadın sevdiği adam tarafından ihanete uğramıştı.

Kömür karası gözlerindeki derin hüznü hatırladığında kalbi sıkıştı. Deniz o denli yaralıydı ki bir tarafını hayatta tutmaya çalışırken diğer tarafı kanıyordu. Yine de başarmıştı genç adam. Deniz'in ona güvenmeye başladığının farkındaydı. 

Ama işin daha çok başındaydı. 

O şerefsizin kimliğini öğrenmek düşündüğünden daha zor olacaktı. Kadının gömdüğü sırları tek tek aşması gerekiyordu ama açığa çıkan her bir sırda yavaş yavaş deliriyordu adam. 

Deniz o denli dipsiz bir kuyuydu ki kendi karanlık ruhu bile ondan daha aydınlık kalıyordu. 

Sırlarının ağırlığı altında eziliyordu genç kadın, kadının acı çeken ruhunda boğuluyordu genç adam. 

Telefon çalmaya başladığında sıkıntısı daha da artmıştı. Magazincileri bu sefer de dizginleyemedilerse hepsinin ağzına sıçacaktı. Telefonu eline aldı, ekranda gördüğü isimle yerinde dikleşti. "Ne var İlyas?" 

"Abi..." dedi adam saygıyla. İlyas yaş olarak daha büyüktü ama patronunun saygınlığından hiçbir şüphesi yoktu. Biraz da çekiniyordu bu karanlık adamdan. 

"Söyle." 

"Abi yengem iyi değil." 

Oturduğu koltuktan nasıl fırladığını hatırlamıyordu Özgür. Endişe her yerindeydi. "Ne demek iyi değil lan! Ne oldu Deniz'e?" diye bağırdı öfkeyle. Telefonun diğer ucundaki adam korkuyla karışık bir nefes verdi.

"Abi senin yolladığın kutuyu verdim Deniz yengeye. Ama sonra-" 

"İlyas." diye tısladı adam. Kan damarlarında uğuldayarak dolaşırken çoktan odadan çıkmıştı. Delirecek gibiydi. "Ne kutusu? Beni delirtme." 

"Abi senin yolladığın kurdeleli kutu..." 

"Ben kutu yollamadım İlyas." Sesi öylesine buz gibiydi ki telefonun diğer ucundaki adam titrediğini hissetti. 

SİS (+18)Where stories live. Discover now