twenty eight

53.3K 3.5K 13.2K
                                    

kitabi unutmamissinizdir umarim 😔

**

Tüm gözler her zaman olduğu gibi yine benim üzerimdeydi. Bundan nefret ediyordum. Yemin ederim nefret ediyordum. Herkesin bana bakması tüm odak noktanın ben olmasından nefret ediyordum. Hatta bu öyle büyük bir nefretti ki midemdeki bir şeyler harekete geçmiş ve kusmak istememi sağlamıştı.

Gözlerimi etrafımda gezdirdim. Tüm sınıf arkadaşlarım (?) bana bakıyordu. Bazıları tiksinircesine bakıyor, bazıları gülmemek için kendini sıkıyor bazıları ise acıyarak bakıyordu bana. Ah, bir de sinirli bir şekilde bakan öğretmenim vardı tabii ki.

Gözlerimin dolması an meselesiydi. Şu an olduğum durum gerçekten utanç vericiydi. Kendimi tam anlamıyla ezik gibi hissediyordum.

Bu hale nasıl mı gelmiştim? Sadece 2-3 dakika önceye gitmemiz yeterli.

Her zamanki gibi sıkıcı bir dersi dinliyordum. O kadar bunalmıştım ki resmen zilin çalması için dakikaları sayıyordum. Ve daha 15 dakikanın olduğunu görmemle de yıkılmıştım. Ancak öğretmenim beklemediğim bir şekile 15 dakika önceden dersi bitirmiş ve sırasına oturmuştu. Bu anın verdiği mutlulukla gözlerimi kapatmış ve kafamı sıraya gömmüştüm.

Her şey buraya kadar güzel gidiyordu. Bu güzel anı bozan şey ise sınıf öğretmenimin, "İsmini okuduğum kişi gelip gezi formunu sıramın üzerine koysun." demesiydi.

Herkes büyük bir heyecanla, bu anı bekliyormuş gibi isimlerinin okunmasını beklemişti. Ben ise... Kesinlikle ne yapacağımı bilmiyordum. Çünkü kimse bana bir gezinin olacağından ve form doldurup getireceğimden bahsetmemişti.

Hoca, sırayla isimleri okumaya başladı. Benim de gerginliğim tam o an başladı işte. Hemen etrafımdaki insanlara baktım. Hepsinin elinde bir parça kağıt vardı. Herkes sıra arkadaşıyla gülüşüyor, çok heyecanlı olduğunu söylüyordu. Ve ben o an yerin dibine girip kaybolmak istedim. Yemin ederim kendimi bu kadar kötü hissettiğim çok az an olmuştu. Yeniden gelen dışlanmışlık ve eziklik hissiyle kaplanmıştım birden.

"Kim Seokjin." Hocanın çağırdığı tanıdık olan isimle başımı o tarafa döndürdüm. Ön sıralarda oturan seokjin normal bir şekilde ayağa kalkarak vermişti formunu. Daha sonra jimin, hoseok, namjoon, yoongi, ismini hatırlayamadığım bir kaç sınıf arkadaşım ve taehyung. Hepsi sırayla kalkıp belgesini teslim etmişti hocaya. Onlar da diğer herkes gibi mutlu gözüküyorlardı. İçimde oluşan buruklukla bir kaç saniye gözlerimi kapattım ve hoca benim adımı okuduğunda ne yapacağımı düşünmeye başladım.

Sanırım her zamanki gibi yine rezil olacaktım. En arka sırada oturduğum için yüksek sesle konuşmak durumunda kalacaktım ancak herkes bana bakıyorken bunu nasıl yapacağımdan emin değildim. Üç sıra önümdeki kişi kalktı bu sefer. Gittikçe sıra bana yaklaşıyordu. Ben ise gerginlilkten ne yapacağımı şaşırmıştım. İstemsizce parmaklarım okul pantalonmu buldu. Yavaşça sıkıyor, çekiyor, parmaklarımın arasına kıstırıyordum kumaş parçasını. Ne kadar rahatlamamı sağlıyor emin değildim ancak ilk baştaki halimden daha iyi olduğum kesindi.

Sıra gittikçe bana yaklaşıyordu. Önümdeki kişinin adı okundu. Ayağa kalktı ve neşeyle öğretmenler masasına ilerleyerek kağıdı masanın üzerine koydu. Evet, işte sıra şimdi bendeydi. Kalbimin atışı daha deminkinin iki katına çıkmıştı. Şu an içimden sadece zilin çalmasını ve bu sınıftan bir an önce çıkmayı istiyordum.

"Jeon Jungkook." Gözlüğünü düzelterek adımı okudu hoca. Bir kaç saniye geçti. Sınıf sessizleşmişti. Herkes bana bakıyor ve ayağa kalkıp kağıdı vermemi bekliyordu büyük ihtimalle. Öğretmenim karşısındaki sınıf listesine bakan gözlerini, yanına kimse gelmeyince kaldırmış ve doğrudan bana bakmıştı.

i don't care about you | taekookWhere stories live. Discover now