Bölüm 2

18.2K 921 202
                                    


Muğla Gülçehre ;

Gördüğüm karışık rüyanın etkisiyle huzursuzlukla ellerimi gözlerime kapattım. Uyanmak istemiyordum. Parmaklarımı aralayıp camdan dışarı baktım hava yeni yeni aydınlanıyordu .

Gece yine ürküp her zamanki gibi soluğu nenemin yanında almıştım. Yumuşacık minderde iyice gerinip yüzüme dolanan uzun turuncu saçlarımı ittirmek için üfledim başaramayınca elimle ittirdim.

Ne kadar biraz kesmek istesemde nenem katiyen izin vermiyordu, onu üzememk için katlanıyordum bende. Hele yaz ayları facia gibi geçiyordu.

Nenem namaz kılıyor olmalıydı yada sabah yürüyüşüne gitmişdi. Bir yandan su içmek için içeri gitmek istiyor bir yandan uykuma devam etmek istiyordum.

Bu sıralar gördüğüm rüyalar beni bi hayli tedirgin ediyordu. Okuduğum, resimlerini gördüğüm, televizyondan izlediğim İstanbul'u görüyordum. Daha önce hiç gitmemişdim. Daha doğrusu ben köyden hiç çıkmamışdım. Yinede bu beni hiç üzmezdi, köyümde gayet güzel zamanlar geçiriyordum.

Asosyal bir insandım arkadaş edinmeyi sevmezdim ve kolay kolay kimseyle samimiyet kuramazdım. Köydeki gençler her ne kadar yanlarında olmam için delirselerde ben hiç hoşlanmazdım kalabalıkdan.

Köyün arka tarafinda kalan ahşap evimiz lüks bir yalıda yaşasam beni ancak o kadar mutlu ederdi. Çok seviyordum bu sakinliği, bu huzuru, yokuşumuzun sonundaki o harika manzarayı.

Köyün genç kızları köyden çıkıp merkezde güzel evlerde yaşamayı deli gibi istesede ben halimden çok memnundum. Köyün lisesinde okuyunca mecburi insanlarla konuşuyordum, köyden kurtulmak için can attıklarını şehir hayatının bahsinin bile onları nasıl heyecanlandırdığını iyi bilirdim.

Bu yüzden hepsi üniversiteyi uzak yerlere yazıp bir bir gitmişlerdi. Ben ise kendi kararımla gitmek istememişdim üniversiteye. Neden bilinmez yabancı insanlarla hiç samimiyet kuramazdım bu yüzden liseyi bile zor bitirmişdim.

Lisede başıma musallat olan Cem Hoca'yı hatırlayınca titredim sanki. Sadece o değil köyün genç erkekleri başlı başına sorundu benim için her ne kadar kimseyi üzmeyi istemediğim için ani kararlar vermez benimle arkadaş olmak isteyenleri içimden terslemek gelse de terslemezdim. Ama ya bir haftanın ya on günün sonunda benden çok hoşlandıklarını söyleyince bıçak gibi kesiyordum ilişkimi.

Daha 18 yaşında bir çocuktum sonunda hem hiçde gözüme hoş gelmiyordu. Nasip diye geçirdim içimden.

Aklıma yine bu İstanbul olayı gelince sıkıntıyle nefesimi dışarı verdim. Nerden çıkmıştı ki şimdi durduk yere anlamıyordum. Kendimi sürekli meşhur İstanbul boğazını izlerken buluyordum rüyamda uçuşan martıları izliyordum vapurlara bakıyordum ve korkuyordum. Çünkü tek olmakdan korkardım, yalnızlık ürkütürdü beni. Sanki biri kolumdan tutup onca kalabalıkda bile beni alıkoyacak gibi hissederdim. Rüyamda da böyleydi ürkerek bir yandan manzarayı izliyor bir yandan sorunsuzca evime gidebilmek için dua ediyordum Allaha. Haraket etmeye dahi korkuyor insanlarla göz göze gelmeye çekiniyordum. Esen rüzgar saçlarımı gözlerimi kapatırken hızlıca toparlıyordum saçlarımı ama gözümu yeniden açtığım yer bir bebek odasıydı.

Kocaman bembeyaz bir bebek odası.

Daha da korkuyordum titremelerde eklenmiş gözlerim korkuyla odayı izliyordum. Çift kollu beyaz kapıya yaklaşıyordum ama elimi kulpa uzatmaya korkuyordum.

Uğultu sesleri ağlama sesleri kapının ardından buğulu geliyordu bir kadın ağlıyor konuşan insanların sesleri geliyordu.

Silkelenip ayağa kalktım hemen, dahada düşünmek istemedim. Bazı geceler düşlerimi yoklayan bu rüyalar canımı sıkmaya beni tedirgin etmeye başlamışdı. Lavaboya geçip aynanın karşısında kendime baktım. Önüme düşen saçlarımı geriye itip her sabah yaptığım gibi saçlarımı ıslatarak taradım ve güzelce ördüm.

MUCİZEWhere stories live. Discover now