Bölüm 9

23.1K 1.3K 373
                                    

"Alper!"

Sinirle yutkundum ve bana kaşları çatık şekilde yaklaşan bedene döndüm. "Alperini de si..." Sinirle soluyup dudaklarımı birbirine bastırdım. Küfür etmek istemiyordum bu yüzden biraz sakinleşmem lazımdı.

"Özür dile." diye tekrarladı. Ciddi ifadesine iğneleyici bir tavır eklediğinde gözlerim dolmuştu. Öfkem gittikçe belli ediyordu kendisini. Sesimin titrek çıkmamasına özen göstererek konuştum. "Dileyeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Konuşan ben değildim, kendisiydi."

Seri adımlarla masama yaklaştı. "Güzelce uyarmıştım arkadaşını. Yüksek sesle tavrını belli ettin ve hatalı duruma düşen sen oldun. Aslında neden araya girdiğini de bilmiyorum ama özür dileyerek bu konuyu kapatabilirsin. Şımarık bir çocuk gibi davranma artık."

Sinirle avuç içimi sıktım. "Şımarık?" Tüm sınıfın içinde söylediği kelime ile daha da sinirlendim. Yanımda oturan Yiğit, titreyen parmaklarımı tutunca karşımdaki bedenin gözleri ellerime kaymıştı. Uzun sürmedi tabii. Yüzünde beliren gülümseme ile harelerime odaklandı tekrardan. "Özür dile."

Çenem titremeye başladığında Yiğit'in elini istemsizce daha sıkı kavrayıp soluklandım. Ağlamak istemiyordum.

"Hocam Alper adına özür dilerim, çok çok özür dilerim konuyu kapatsak olur mu?" diye bağıran Yiğit'in ardından Emir'de konuştu. "Ela ve Feride. Ben de Alper adına sizlerden özür diliyorum." Dersle alakası olmayan Ozan ile Emir'de ayağa kalktı. "Biz de özür diliyoruz. Derse geçebilir miyiz artık?"

Gözlerimi önümdeki bedenden ayırmadan soluklanmaya devam ettim. Kendisi de bana inat gülümsüyor, bakışlarını çekmiyordu. "Alper'in dili yok mu?" Sözleri bana değildi lakin gözleri tamamen üzerimdeydi. "Konuşabiliyorsun, değil mi Alper?"

"Doğru, sizinle alakalı bir şey yok. Alper'in özür dilemesi gerek." diyerekten bana dönün Ela'ya baktım hızla. Gaza gelmişti sanırım. "Neden özür dilemem gerektiğini söylesene! Bir de utanmadan konuşuyorsun ya, ölüyorum bu rezil hâline."

"Alper!" Arkasını döndü ve masasına yaklaştı.

Yiğit ise tekrardan fısıldamaya başlamıştı bile. "En iyisi sen özür dile. Sadece bir özür. Tekrardan müdüre giderse kötü olacak. Baban işleri daha çok büyütür. Özür dile lütfen."

Yiğit'i dinliyordum ama sınıf defterine dönüp gömleğinin ilk iki düğmesini açan bedenden de gözlerimi ayıramıyordum. "Uzatma artık. Dersim her zaman senin yüzünden bölünüyor. Özür dile de devam edeyim."

Cevap vermeden öylece bakmaya devam ettiğim an başını kaldırdı, dudak kenarını kaşıyıp gözlerini kıstı. "Özür dilemezsen eğer seni dersimden atarım." deyip ciddiyetle dolaştırdı harelerini yüzümde.

İstemsizce kahkaha atmaya başladığımda gözlerim gerçek hislerimi yaşararak belli etmişti. "Bu tür kelimeler bana sökmez hocam. Haklı olan benim, haksız olan da Ela ile Feride'den çok sizsiniz."

Alayla dudakları kıvrıldı. "Yaa, öyle mi?"

Bu eğlenir tavrına inat devam ettim. "Onların hatasını görmezden gelip her sorunu bana kitleyen, beni ciddiye almayıp özür dilememi ısrarla isteyen sizsiniz!" Sonlara doğru yüzümdeki gülümseme silindi, sesim yükselmeye başladı.

"Sen ciddiye alınacak biri değilsin Alper?" Bu sözleri bedenime ok gibi saplandı. Arkasına yaslandı ve şakaklarını okşadı. "Özür dilemiyor musun hâlâ?"

O kadar yükselip kendimi anlatmaya çalıştığıma rağmen bunu mu soruyordu?

Hızla ayağa kalkıp önünden seri adımlarla geçtim. "Siksen de dilemem." Kapıyı sertçe kapatıp koridora çıktığım an derin bir nefes vermiştim.

Omuzlarım titredi, bacaklarım eşlik etti. Sinirliydim; her lafa, her cümleye, her kelimeye, hatta her şeye. Öyle bir psikoloji içindeydim ki tarif dahi edemezdim. Hüngür hüngür ağlasam kendime gelebilir miydim, o da şüpheliydi.

En alt kata inip kendimi bahçede duran bir bankın üzerine attım. Kimsenin yanımdan geçmemesi için dualar okudum çünkü işsiz Müdür veya dersi boş olan hocalarla karşılaşmak şu an isteyeceğim son şey olabilirdi. Hava almam gerekiyordu yoksa daha da sinirlenebilirdim.

Saçlarımı karıştırıp başımı eğdim. Hemen şimdi eve gidersem eğer annem tepki gösterir miydi? Bu düşündüğüme anında kahkaha attım. Bence sadece susar, sonra da babamı arayıp şikayet ederdi. Bundan sonraki derste Pislik Hoca ile olduğu için girmek istemiyordum, hele sinirimi harmalayan sınıfımı bugün asla görmek istemiyordum.

Zilin çaldığını duydum lakin umursamadım. Acaba şimdi müdürün yanına gidip beni şikayet eder miydi?

"Kalk çabuk kalk!"

Kafamı kaldırdığım an üzerime atılan çanta ile duraksamıştım. "Ne..." Yiğit elindeki çantayı koluna asıp gözleri ile okul bahçesinde duran kapıyı işaret etti. "Al çantanı da gidelim." Burnumu çekip aceleyle kalktım. "Kaçacak mıyız?"

"Güvenlikçi gelmeden çıkarsak, evet."

Arkasından ilerlerken çok ciddi durduğunu fark etmiştim. Neydi onu bu denli sinirlendiren? Omuz üzerinden bana bakıp kaşlarını çattı. "Acele et. İçeri zili çalmadan çıkalım. Yakalanırsak boku yeriz."

Onun gibi hızlı adımlarla çıkışa yöneldiğimde "Şimdi koşmaya başla!" diye bağırmıştı. Çanta kulplarımı sıkıca kavrayıp ilerledim. "Daha hızlı Alper!" diye bağırdı sinirle.

Okuldan uzaklaştığımız an olduğum yere oturdum ve nefesimi düzene sokmaya çalıştım. "Neden kaçtık lan bir anda? Bizim gibi diğerleri de kaçacak mı? Sinirli olmanın sebebi ne?" Art arda sorduklarıma kahkaha atınca ciddiliği de bozulmuş oldu. "Hangisini cevaplayayım?"

"Başla işte bir yerden." deyip ona döndüm.

"Sen sınıftan çıkınca arkandan çok attılar. Hoca da umursamayıp sana sorunlu öğrenci deyince benim sinir hopladı. Zil çaldığı gibi kalktım, hoca sınıftan çıkınca çantamı alıp yanına geldim. Yemin ederim bir ders daha çekemem o herifi. Sen yoksan sınıfta, ben de yokumdur."

Dudaklarımı aralayıp cevaplayacağım an bir başka ses devam etmişti.

"Biz de yokuzdur. Kendini tek sokma şerefsiz." Emir arkadan kolunu omuzuma atıp oturdu. Erdinç'de Yiğit'in yanına çöktüğünde kaşlarım çatılmıştı. "Herkes buradaysa Ozan nerede?"

"Buradayım!" Ağlamaklı sesiyle konuşan Ozan'a döndük. "Yarış arabası gibi uçtunuz lan niye beni beklemiyorsunuz?" İsyan edermişçesine olduğu yere çöküp soluklandı. "Yakalansam umursamazdınız."

Başımı eğdim ve gülümsedim. Bizim salaklar yine şaşırtmamıştı.

"İyisin değil mi? Sinirli değilsin şu an?" Soruyu soran Erdinç'e döndüm. "İyiyim." dedim sadece. Emir kolumu sıvaslayıp gülümsedi. "Malın biri gelmiş hoca olmuş, sana bulaşıyor. Bence de umursamamlısın."

Ozan arkadan bağırdı. "Biz arkandayız Alper!"

Sikilmiş moralim az da olsa kendini toparladığında direkt olarak yanımda duran bedene kollarımı sarmıştım. Emir ilk afallasa da karşılık verip gülümsedi. "Sıkma canını. En azından Erdinç için. Doğum günü lan bu itin. Hepimiz mutlu olmalıyız."

Ani gelen heyecan ile ayağa fırladım. "Doğru, moral bozmaya gerek yok. Kalkalım!" Benimle birlikte diğerleri de ayaklandığında "Kalkalım kalkmasına ama nereye gideceğiz?" diye sordum. "Bu vakitte benim çalıştığım yere gidemeyiz. Şerefsiz patron babama haber verir." dedim panikle kendimi anlatmaya çalışarak.

Yiğit bilmiş bir edayla konuştu. "Başka yer mi yok oğlum. Ben sizi mükemmel bir yere götürürüm."

--

Merak ettiğiniz soruları sorabilirsiniz :)

Stand Up! (GAY) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin