Bölüm 10

22.3K 1.3K 612
                                    

"Üflesene lan artık!" diye itiraz eden Emir'e sinirle vurdu Erdinç. "Dur lan, dilek tutayım."

"Kesin seni sikmeyi dileyecek Emir." dediğimde kaşları çatılmıştı. "Kim kimi sikiyor lan. Ben Ozan'ı sikmeden başkasına geçiş yapmam haberiniz ola." Masada bir kahkaha patladığında Erdinç bizim tarafa dönmeden dudaklarını kıpırdatmaya devam etmişti.

"Ulan ne diliyorsun üç saattir?" Yiğit sabrının sonuna gelmiş bir şekilde dilek tutan bedenin başına şaplağı geçirdi. "Bu tipin için dilek tutma işe yaramaz bak." Erdinç sonunda mumları üfleyip ters ters Yiğit'e baktı. "Sen dilek tutmayı bu yüzden bıraktın sanırım."

Gülümsedim ve dilimlenmiş pastayı tabağıma aldım. "Susun artık." diye itiraz edip çatalı aldım elime.

Aslına bakarsak burası o kadar da kötü değildi. Bizim eve uzaktı ama nereye baksan kalite kokuyordu. Pahalı bir yer olduğunu düşünmüştüm ama fiyatlar gayet uygundu. Işıklar loş, koltuklar büyük, etraf mis kokulu, insan sayısı az. Böyle bir yere kim hayır derdi ki?

"İçer miyiz bugün?" diyen Yiğit'e döndü herkes. Odağımı bizimkilere çevirdim. Cevaplarını merak ediyordum doğrusu. "Çok kaçırmadığımız süreç sorun yok bence." diyen Emir'i onayladım. "Ve saat çok geçmemeli." Herkesten onay dolu mırıltılar dökülünce Erdinç ile Yiğit ayaklanmıştı. "Bugün çok güzel geçecek!" Doğum günü çocuğunun söyledikleri ile içimi bir huzursuzluk kapladı.

Erdinç'in söylediği umarım ters tepki yaratmazdı.

"Kanka pastanı yemeyeceksen bana versene." Gözlerim dehşetle aralandı. Tabağımı kendime çekip öldürücü bakışlarımı Ozan'a çevirdim. "Aklından bile geçirme."

-

"Ben giderim o gider arkamdan gider gelir!" diye bağıran Ozan'ın koluna yasladım başımı. "Cevap limon." dediğimde başını salladı ve bardağı tekrardan dudaklarına götürdü. "Ne limonu, gölge lan!" İtiraza geçen Erdinç'e kaşlarımı çattım. "Limon." dedim üstüne basa basa.

Uyku moduna geçen Yiğit, Emir gibi masaya yaslandı. Bunların kafaları çoktan gitmişti.

"Ben soracağım." dedim ve gülümseyerek etrafa baktım. "El üstünde erime dil üstünde kaydırmaca." Erdinç kahkaha attığında ona eşlik ettim. Neden güldüğümü dahi bilmiyordum doğrusu. "Tabii ki sabun!"

Gülüşüm soldu. "Sabun değil!" dediğimde başını masaya yaslayıp gülmeye devam etmişti. "Sabun." dedi uzatarak. Ozan'a baktım cevap vermesi için. "Sen sabunu ağzına mı sokuyorsun sanki?" dedi beni tatmin eden bir kelime kullanarak.

Bardağı tekrardan dudaklarıma götürüp büyük bir yudum aldım. Aklıma istemsizce bugün olanlar geldi.

"Ben ciddiye alınacak biri değil miyim?" dedim kendime. Elimdeki bardağı kaldırıp bu sefer de ona sordum. "Ben şımarık mıyım?" Cevap alamadığım hâlde sormaya devam ettim. Dudaklarım büzüldü. Ağlamak istiyordum, hem de saatlerce.

Derin bir nefes bıraktım ve soruyu sorduğum bardaktan büyük bir yudum aldım.

Umarım eve geç kalmamışımdır.

Cebimde duran telefonu zor bela açıp saati görmeye çalıştım. Bulanık gören gözlerim ekrana baktığım an kararıyor, acımaya başlıyordu. Lanet gözler!

Sessize aldığım telefon aniden rengini değiştirdi ve birinin aradığını belirtti. Telefonu gözlerime daha çok yaklaştırıp burnumu çektim. Görmüyordum yazıları. Kim arıyordu ki?

Elimin tersiyle gözlerimi sildim ve telefonu direkt kulağıma dayadım.

"Alper, neredesin sen?"

Stand Up! (GAY) Where stories live. Discover now