30.Bölüm - AVUKATIN MEKTUBU

49 21 0
                                    

        AVUKATIN   MEKTUBU

Şuanda tam olarak nerede olduğumu  anımsayamıyordum. Başıma üşüşen kalabalık akbaba sürüsünü net olarak göremiyordum. Ama beni boğarak rahatsız ettikleri aşikârdı. Etrafıma sanki bir cam şişenin dibinden bakıyormuşum gibi puslu bir görüntü hakimdi. Uzunca bir koridorda gibiydim. Etrafım çok kalabalıktı. Arka tarafımda açılan kapının gıcırtısı sanki vücudumun içinde geziyordu. İçeriden polis ve askerler çıktı. Vladimir’i andıran bir adamın iki koluna askerler girmişti. Dışarıya çıkar çıkmaz, adamın kelepçeli ellerini serbest bıraktılar. Adam, kızarmış gözleri ve sinsice gülümsemesiyle bana doğru yaklaştı. Gerçekten de Vladimir’e çok benziyordu. Ama ben ikisinin de ayırt edici özelliğini hemen görebilmiştim. Bu adamın gözlerinden hinlik akıyordu resmen. Her an seni arkandan bıçaklayabilecek biri gibi bakıyordu. Vladimir’e baktığın anda ise ona güvenebileceğini anlıyordun. Bu sinsi yaratık bana yaklaşıp elini omzuma koydu. Bakışları gerçekten ürperticiydi. “Yanılıyorsun Philip, Babanı ben öldürmedim.” Sesi çok keskindi. Soğukkanlılığı mı kaybedip kalabalık salonda adama ağzımdan tükürükler saçıp küfrederek, yüzümde ve boğazımdaki damarları öfkeden belirginleştirecek kadar keskindi.   Philip var gücüyle adama haykırıyordu. “Bu iş burada bitmedi! Adi pislik seni. Duydu mu! Bitmedi.” Aramızdaki itişmeden sonra polisler bizi ayırıp koridorun iki ucuna savurdu. Ancak benim etrafım hâlâ kalabalıktı. Burnumun ucuna sayabildiğim en az yedi tane mikrofon uzatılmıştı. “Bay Herzberg, davayı kazanacağınıza ve katilin Dmitri  Avdeyev olduğuna çok emindiniz. Ancak hakim sizinle aynı düşüncede değildi. Ne düşünüyorsunuz? Sadece babanızı kaybetmenin acısıyla mı böyle bir suçlama yaptınız?”

“Ne suçlamasından bahsediyorsunuz. Saçma bir şekilde delillerimin yetersiz olduğu ifade ediliyor.”

“Hakim, delillerinizin kamuoyunu aydınlatmadığı inancında. Sizin için delillerinizi yeterli görmenizin sebebi, hâlâ yas içinde olmanız olabilir mi?”

“Olayı çarpıtıyorsunuz. Babamı kaybedeli on seneden fazla oldu. Şuan da duygusal bir intikam peşinde değilim. Adaletin yerini bulmasını istiyorum. Benim babam  intihar etmedi, etmez! O öyle birisi değil. Öldürüldü, buna eminim.” Kalabalığın arasında bir kadın yanımdan geçerken benimle çarpıştı. Önümden giderken arkasını dönüp benden özür diledi. O bana bakarken, muhabirlerin sorduğu sorular kafamda bir uğultu gibi yankılanmaya ve görüntüm tekrar bulanıklaşmaya başladı.

Kadının gözlerinin içine baktığımın an, sanki bütün geçmişimi alıp götürüyordu. Sanki başka bir hayatta o kadar  çok yakınım olan birisiydi ki, hiç kimse bana ondan daha yakın olamazdı. Sanki bana, bu boğulduğum okyanusta nefes veren birisiydi. Kadın gözden kaybolduktan sonra ise ne olduğunu çok geç anlamıştım. Pardösümün cebine küçük, sağlam metalden bir kasa koymuştu. Dışına ise kuvvetli bir yapıştırıcı ile bir not yazılı kâğıdı yapıştırmıştı.

Babanın katili bu kutunun içinde, şifreyi bulursan, babanın katilini bulursun. Uyarmış olayım küçük kasam son derece sağlam bir metalden yapıldı. Eğer kırarak, keserek, ya da baskı uygulayarak açmaya çalışırsan, içindeki asit bütün bilgiyi yakacak. Tek yolu şifreyi bulman!

 Korku içinde uyandığım yataktan havaya doğru fırladım. Nefes nefese kalmıştım. Aldığım nefesler akciğerlerimin en ücra köşelerinden geliyor, iki metre önümdeki perdeleri hareket ettirmeye yetiyordu. Soluk soluğa kalmış, dehşet verici bir durumdaydım. Belki de kriz geçiriyor olabilirdim. Bundan bile emin değilim. Baş ucumdaki komodinde dünden kalma mide bulandırıcı suyu içerken, titreyen ellerim bardaktaki suyun yarısını yere dökmüştü. Biraz kendime geldikten sonra, uyandığım odanın kapısı açıldı. İçeriye orta boylu, sarı saçlarının uçları kırılmış, sivri yüzünde hafif bir makyaj, üzerinde siyah bir gecelik ve mavi gözleri bana bakar bakmaz endişeli bir hal alan kadın girdi. “Tatlım iyi misin? Yüzün kıpkırmızı olmuş.” İlk başta konuşmaya çalışsam da konuşamadım. Kadın bir kaç adım daha atarak bana yaklaştı ve yerdeki ıslaklığı fark etmesi onu biraz olsun öfkelendirmişti. “Burası neden ıslak. Sen mi döktün bu suyu?”

İNSAN OLMANIN ACZİYETİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin