35𖧵 hayatının başrolü, ahududu reçeli (final)

1.2K 102 207
                                    

Mezuniyet...

Sonunda bir şeyleri başarmışsın hissi ve akabinde gelen gelecek kaygısı. Bir yandan emek verdiğin günleri başarıyla ardında bırakmanın getirdiği gurur, öte yanda iş bulma stresi. Mutluyken içten içe korktuğun o garip ve gergin an.

Soobin şu an bunların hiçbirini hissetmiyordu. İçini anlamsız bir hüzün kaplamıştı. Sanki artık hiçbir şey eskiden olduğu gibi olmayacaktı. Gece heyecandan uyuyamamıştı oysa ki. Başta içi küçük bir çocuğun ilk okul gününde olduğu gibi kıpır kıpırdı ama diploma merasimi bittikten ve kepler atıldıktan sonra o tatlı heyecan uçup gitmişti bir anda.

Saklandığı ağacın arkasında gözyaşlarını aceleyle silerken, etrafta biri var mı diye de kontrol ediyordu aynı zamanda. Arkasına döneceği sırada omzuna değen elle olduğu yerde belli belirsiz sıçradı. "Korkuttun beni salak!" dedi yüzünü buruşturarak kalbini tutarken.

Jeno Soobin'i bulunca rahat bir oh çekti. "Ne yapıyorsun burada Soobin? Herkes seni arıyor. Yeonjun'un annesi bizimkileri de ikna etmiş, toplu fotoğraf için hepimizi bir araya getirmeye çalışıyorlar. Bir seni bulamadılar." Jeno'nun keyfi Soobin'in yanına gelmeden önce gayet yerindeyken, onun kırmızı gözlerini görünce balon gibi sönüp gitmiş ve akabinde kaşları çatılmıştı hemen. "Bir sorun mu var ?" dedi temkinli bakışlarla. Sesi az önceki gibi enerjik değildi.

Jeno'nun sorusunu, "Yok bir şey, iyiyim ben." diye geçiştirdi telaşla. Ama burnunu çekip durması Jeno'yu iyice rahatsız etmişti. Zaten yalan söylediği de apaçık ortadaydı.

"O zaman neden ağladın? Hatta şu an bile ağlamamak için kendini sıkıyorsun?" diye sordu Jeno tek kaşını kaldırıp.

Soobin yeni bir gözyaşı seli yüzünü yıkamaya hazırlanırken biraz eğildi ve yüzünü arkadaşının geniş omzuna gömdü. Neden bilmiyordu ama herkesi kaybedecekmiş gibi hissediyordu. Sanki bu saatten sonra yolları ayrılacakmış gibiydi onun gözünde. Arkadaşları olmasa ne yapardı bilmiyordu. Özellikle Jeno, tıpkı üçüncü kardeşi gibiydi. Ailesinin dışında, yaşamının çoğu anında hep yanında olan tek kişiydi.

"Hiç ayrılmayacağız değil mi Jeno?" dedi. Yüzünü Jeno'nun omzuna iyice bastırdığı için sesi biraz boğuk çıkmıştı.

"Beni hiç bırakmayacaksınız değil mi?"

Jeno şaşkınlıkla başını geriye attı önce. Sonra kollarını Soobin'in sırtına sarıp sakinleştirmek istercesine okşamaya başladı. "Tabiki de ayrılmayacağız Soobin, bunu da nereden çıkardın?"

Soobin bir kaç kez iç çektikten sonra başını yaslandığı omuzdan kaldırıp, bu sefer de çenesini yasladı ve dolu gözlerini Jeno'ya çevirdi. "Bilmiyorum. Sanki...sanki hepimiz ayrı yollara gidecekmişiz gibi hissetmeye başladım bir anda. Neden böyle oldu anlayamadım?"

Jeno, Soobin'in sırtındaki ellerini yüzüne çıkarıp rahatça göz göze gelebilmek adına başını geriye doğru itti. "Regl günün mü geldi senin?" dedi dalga geçtiğini belli eden yarı ciddi yüz ifadesiyle.

"Dalga geçmesene be, ciddiyim ben!" dedi Soobin sahte yumruğunu az önce yaslandığı omuza geçirirken. "Bir anda bir hüzün kapladı içimi. Ayrılacakmışız gibi hissetim, içim daraldı. Sonra da ağlamaya başladım zaten."

Jeno'nun bakışları yumuşarken Soobin'in gözündeki yaşları siliyordu aynı zamanda. "Endişelenme Soobin, sadece mezun olduk. Evet hepimiz farklı yollara gireceğiz, mesleklerimizin başına geçeceğiz ve kendi hayatımızın kontrolünü elimize alacağız. Ama bunları yaparken daima birlikte olacağız. Günün sonunda yine biz olacağız."

"Olacağız değil mi?" dedi Soobin hala burnunu çekerken.

"Olacağız tabii. Hiç şüphen olmasın." Jeno eliyle ileride onları arayan kalabalığı gösterdi. "Bak herkes seni bekliyor, hadi gidelim." dedi ve elini uzattı Soobin'in tutması için.

ahududu reçeli, yeonbinWhere stories live. Discover now