"Bir şey mi oldu" Arkamda oturan James sesi ile başımı belli belirsiz sağa sola salladım.
Nefesim sıklaşıyor, normalde zar zor terleyen ben sırılsıklam terliyordum. Kalbimde ki bıçak saplanmış hissi yavaş yavaş azalıyordu.
"Çıkabilirsiniz" çantamı alıp hızlı adımlarla iksir sınıfından çıkıp en yakında ki lavobaya doğru ilerlemeye başladım.
Önüme çıkan kişilere omuz atıp geçiyordum. Tuvalete girince gevşek şekilde bağlanmış kırmızı-sarı kravatımı çıkartıp yere attım.
Elimi yüzümü yıkadıktan sonra ıslattığım ellerimi boynuma tuttum.
Kalbimde ki ağrı geçince çantamda ki su şişesinden bir kaç yudum aldım.
Akan makyajımı düzelttikten sonra yerde ki kravatımı alıp, sırtımı dikleştirip lavobodan çıktım.
James bakışları bana döner dönmez koşar adımlarla bana doğru geldi ve yüzümü elleri arasına aldı.
"İyi misin tatlım? Hızla çıktın gittin" dedi James.
Başımı salladım. "İyiyim sadece göğsümde bi ağrı oluştu" dedim kısık sesle.
Kollarımdan tutup beni çapulcular dan uzaklaştırdı.
"Yine mi nöbetler başladı" başımı hızla sağa sola salladım. "Hayır, hem ilaçlarımı içiyorum biliyorsun. Bu sefer ki daha farklı bir şeydi" dedim açıklama yaparak.
"Bı sorun olursa, özellikle nöbet geçirirsen benden saklama" dedi James. Başımı sallamakla yetindim.
Sirius meraklı bakışları bana döndü ancak konuşmadı. Bir haftadır olduğu gibi, konuşmuyorduk.
Mektup olayı ortaya çıktığı günden beri aramıza bir şey girmiş gibiydi.
"Bu gece kaymak birası falan içicez bizim odaya gel" James kulağıma yaklaştı. "Lily getirme görevi sende" dedi
