AVUÇLARIMDAKİ KÖMÜR TOZU

123 8 12
                                    

Uzunca bir aradan sonra sonunda yeni bölüm paylaşabildim. Eminim çoğunuz kitabı unutmuşsunuzdur. Bunun için çok üzgünüm ama elimden geleni de yaptığımı bilin. Sizi seviyorum, umarım keyifle okursunuz. <3


AVUÇLARIMDAKİ KÖMÜR TOZU

Olduğum yerde duruyorum; evimizin büyük salonunda, bir bacağı çatlamış yemek masasına oldukça yakın bir noktadayım. Zaman, zamansızlığı üzerine çullanmış gibi hissediyorum. Öylesine bir zamanın öylesine akıp giden bir anısının ortasında unutulmuş gibiyim.

Olduğum yerde duruyorum; evimizin büyük salonunda, külleri etrafa saçılmış şömineye oldukça yakın bir noktadayım. Zaman, geçmiş ve geleceği sırtıma yüklemiş gibi hissediyorum. Öylesine bir zamanın kanata kanata, yakıp kül ede ede geçip giden bir anısının ortasında terk edilmiş gibiyim.

Çok küçüğüm...
Daha çok küçüğüm...
Henüz beş yaşındayım...

Bir elimde mektubum, bir elimde çizdiğim resmimle öylece izliyorum etrafı. Gözlerim önce evin içini dolduran kalabalığa kayıyor sonra hızla yine aynı noktaya dönüyor.
O anıda herkes ağlıyor.
O anıda ben, evimizin büyük salonunda bir vedaya hazırlanıyorum.
O anıda ben, salonun ortasına uzatılmış, annemin cesedini uğurlamaya hazırlanıyorum.

Herkesin gözleri benim üzerimde. Benim gözlerimse annemin kefenine mıhlanıp kalmış.
Herkes bana bakıyor, ben cesede.
O anıda ben sadece annemin öldüğünü sanıyorum ama aslında kendimin de o gün bir cesede dönüşmeye başlayacağını tahmin edemiyorum.

Herkes küçük bir çocuğun annesine vedasını izlediğini sanıyor.
Herkes bana bakıyor.
Herkes bana acıyarak bakıyor.
O an, o anıda ve o kalabalıkta kendimi o kadar yalnız, o kadar korkmuş hissediyorum ki koşup anneme sarılmak istiyorum. Annemin bacaklarına sarılmak, elini tutmak, kokusunu içime çekmek istiyorum çünkü korkudan bacaklarım bile tir tir titriyor. Ben bir çocuğum, çizdiğim resmi anneme vermek, doğum gününü kutlamak ve onu öpüp koklamaktan başka düşünebildiğim hiçbir şey yok.

Dakikalar geçtikçe kalabalık artıyor. Yanımdan tanıdık onlarca yüz gelip geçiyor; bana sarılıyor, saçlarımı okşuyor, yanağıma dokunuyor, bana gülümsemeye çalışıyor ama hepsi ağlıyor. Kendileri ağlarken benden gülmemi bekliyorlar. Ve ben daha beş yaşındayken insanların ne kadar bencil olduğunu öğreniyorum.

O anıda insanlar annemin ölü bedenine ağlıyorlar ama asıl cesedin ben olduğumu göremiyorlar.
O anıda insanlar, odada tek bir ceset olduğunu sanıyorlar ama beni göremiyorlar.
O anıda insanlar, anneme veda ettiğimi sanıyorlar ama benim kendime olan vedamı izlediklerini anlayamıyorlar. Olduğum yerden saatlerce kıpırdamıyorum. Başımı çevirip tek bir yere bile bakamıyorum. Gözlerimi kırpmadan annemin kefene sarılı bedenine dolu gözlerle bakıyorum. Eğer başka bir yere bakarsam sanki annemi bir daha hiç göremeyecekmişim gibi hissediyorum. Onu kaybedeceğimden korkuyorum ama onu çoktan kaybettiğimi anlamıyor beş yaşım. Sonra birden babam geliyor. Gözleri ağlamaktan şişmiş ama dudaklarında buruk bir tebessümle önüme geçiyor. Saçlarımı okşuyor, yanağımı öpüyor, bana sarılıyor ve beni kucakladığı gibi her gece neşeyle yemek yediğimiz masaya oturtuyor. Anneannem bir yanımdan uzanıp önüme koca bir resim defteri bırakıyor. Babaannem diğer taraftan boya kalemlerini babamın eline tutuşturuyor. O an annemi unutuyorum. Ne yaptıklarını ve benden ne yapmamı istediklerini anlamaya çalışıyorum. "Hadi Asrın," diyor babam, sesi ağlamaktan çatlamış bir durumda ama benimle konuşmak için kendini zorluyor. "Şimdi seninle resim yapacağız. Sen resim yapmayı çok seversin." Babama bakıyorum. "Annem seviyor çünkü." diyorum. "Annem resim çizmeyi çok sever. Annemi de çağıralım baba. Annem de gelsin." Babamın gözlerinden yaşlar süzülmeye başlıyor, uzanıp beni bir daha öpüyor. Elimde sıkıca tuttuğum mektubumu ve resmimi elimden usulca alıyor. "Bugün annenin doğum günü." diyor babam. 'Bugün annenin ölüm günü.' diyemiyor. "Şimdi ona benim için de bir resim çizmeni istiyorum. Benim için de annene bir resim çizer misin? Birlikte geçirdiğimiz en güzel günün resmini yaparsan bu anneni çok mutlu eder." Düşünüyorum. Çocuk aklım bunun annemi ne kadar mutlu edeceğini düşünüyor ve bir kalemi hızlıca elime alıyorum. "Bitirdiğimde üçümüz parka gidecek miyiz?" diye soruyorum, babam hevesle başını sallıyor. Sonra çizmeye başlıyorum. Annemle olan bütün anılarımı tek tek çiziyorum. Biri bitiyor diğerine başlıyorum. Eğer en güzelini çizersem annemin koşarak gelip bana sarılacağını sanıyorum ama annem hiç gelmiyor. Ben çizmeyi hiç bırakamıyorum. Annem gittiği yerden bir türlü gelmiyor. Yıllar geçiyor, ben hala çiziyorum ama ne gelen var ne giden... Sonra büyümeye başlıyorum. Bu kez beklemekten vazgeçmişim. Beklemiyorum. Umut etmiyorum. Kendimi kandırmayı da bırakmışım... Ama hala çiziyorum, bu kez de unutmamak için çiziyorum. Annemle olan sayılı hatıralarımı yitirmekten öyle korkuyorum ki parmaklarımı yaralar sarsa bile bırakamıyorum. O gün kalemi elime tutuşturan babam bir daha kalemi elimden alamıyor. Unutmaktan korkuyorum.
O günü, öncesini, sonrasını ve gelip geçen her saniyenin aklımdan uçup gitmesinden korkuyorum.

KÖREBEWhere stories live. Discover now