KÖREBE

419 30 95
                                    

Genç adam, soğuk ve rüzgârlı havanın uçuşturduğu kar tanelerinin arasında hızlı ve iri adımlarla yürüyordu. Soluğu havaya karıştıkça ardında bulut kümeleri bırakıyor ve bu bulut kümelerinin büyüyüp birkaç dakika sonra onu yutacağından habersiz caddede, sönen sokak lambalarının uğurunda ilerlemeye devam ediyordu. Siyah kabanının kalkık yakalarına boynunu kısarak sokuldu. 

Sanki en ufak bir kar tanesinin bile ona tutunacak olma ihtimali onu çıldırtıyormuş gibi içinden yağan kara küfürler etti. Yolun bir an önce bitmesi gerekiyordu.
Yol bitmeli, kimse onu görmeden ve tanımadan işini bitirip yoluna devam etmeliydi. Kabanının cebindeki telefonu eklemine çarptı. Genç adamın çenesi öfkeyle kasılırken telefonu iri parmaklarıyla yakalayıp yoldan geçen aracın altına fırlattı. 

Telefona ya da ona ulaşabilecekleri hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Adam keskin bir hareketle dönerek hızla ilerleyen araçları umursamadan karşı kaldırıma geçmek için yürüdü. Korna sesleri boş caddeyi inletirken birkaç şoförün arkasından küfürler ettiğini duyduğu halde tepki bile vermedi. Botları karla kaplı kaldırım taşlarının üzerine sertçe basarken bir sokağı daha döndü. Otoparka ulaşmasına ve aracına atlayıp bulunduğu yerden uzaklaşmasına sadece dakikalar vardı.

  "Her şey bitti." diye düşündü adam. "Sadece birkaç dakika içinde siktiğimin saçmalığı bitecek ve bir daha asla bu işlere bulaşmayacağım. Bir daha asla o çukura düşmeyeceğim. Bir daha asla o herifin yüzünü görmeyeceğim!" Adımlarını hızlandırdı. 

Aracını park ettiği büyük otelin önünden geçerken inen yakalarını tekrar kaldırdı. Otelin önünü saran büyük kalabalığa göz ucuyla baktığında ellerinde kameralar ve mikrofonlarla havanın soğuğuna rağmen koşuşturan gazetecileri gördü. Kameraların odağında duran adamı fark ettiğinde ise adımları bir anda durdu. Ceplerinde duran elleri yumruk halini alırken gördüğü adam yüzünden çenesi öfkeyle kasıldı. Yoluna devam etmesi gerektiği halde orada durup kameralar karşısında sahte bir gösteri sunan adamı izledi. 

O an onu orada çekip vurmalıydı.
O an onu vurmalı, sarmaşık gibi yapıştığı hayatından onu sonsuza dek uzaklaştırmalıydı ama yapamadı. 

Belindeki silaha dokunamadı, geçen yılların hatırına, aralarında ufacık bir kırıntı kadar kalmış olan samimiyete ihanet etmedi. Çünkü o öyle bir adam değildi, herkes aksini düşünse de Yankı Demirkan vicdanlı bir adamdı. İçinde büyüyen öfkeye, yüreğine bir engerek gibi çöreklenen kuşkuya ve onu tüketen nefrete inat, sessizce çekip gitti. 

Zamanı geldiğinde yüzleşecekti, zamanı geldiğinde ondan öcünü alacaktı. 

Gözlerini zorlukla kaçırıp iyiden iyiye artan kar yağışına baktı kısa bir an. Sonra aracına ulaşmak, inine varmak ve intikamının planını yapmak için yürüdü. Ellerini sıkmaktan parmakları kaskatı kesilmişti. Genç adam otoparka girdi, aracına ulaşıp çalıştırdığında hızla gaza basarak oradan ayrıldı. 

Caddeyi dönmek üzereydi.
Sadece birkaç kilometre sonra her şey bitiyordu ama hiçbir şey umduğu gibi gitmedi.
Çürümüş ama sağlamlığını koruyan bir ağa takıldı genç adam, asla kurtulamayacağı o ağ, doğduğu günden beri ayağına takılan ağ ile aynıydı. 

Sertçe frene basarak buzlu zeminde aracı zorlukla durdurdu. Başını kaldırdığında onu gördü. Birbirlerini hiç görmemeleri gerekiyordu, asla karşılaşmamalıydılar fakat birbirlerinin yoluna atladılar. 

Genç kız soğuktan titrerken gözleri dehşetin izleriyle büyümüş, yuvalarından fırlamak üzereydi; çığlık çığlığa bağırıyordu.
Bir elinde zorlukla tuttuğu silahı, diğerinde ise kara kaplı defteri vardı. "Yardım edin bana!" diyerek avazı çıktığı kadar tekrar bağırdı kadın, soğuktan kıpkırmızı kesilmiş elleriyle aracın kaputuna hoyratça vurup duruyordu fakat yüzündeki ifade korkunçtu. 

Yankı Demirkan durdurduğu aracın el frenini çekerek uzandığı kapıyı açtı. Daha konuşmasına fırsat kalmadan kızın elindeki kara kaplı defter, bembeyaz karın üzerine düştü. 

O gece, orada bir kuyu kazıldı; içi irin, içi acı ve nefret doluydu. 

"Ben hiçbir şey yapmadım." dedi kız, soğuktan titreyen çenesi gecenin zifiri karanlığında bile görülüyordu. "Yemin ederim ben yapmadım." Genç kadın, elini adama uzattı fakat avuçlarının arasındaki silahı fark edince fırlatıp attı. 

Yankı Demirkan, kıstığı gözleriyle genç kadına bakarken hayatında ilk defa ne yapacağını bilmeden öylece duruyordu. Genç kızın gözlerinden birer damla yaş daha süzüldü ve ardından caddede bir hareketlilik oldu. Bir grup adam koşturarak sokağı dönüyordu ve her birinin ellerinde silahları vardı. Genç kız da dönüp baktığında aldığı soluk artık onu ayakta tutamadı. Son defa adama baktı, bakışları çakıştığında gökte şimşekler çakarak caddeyi aydınlattı ve genç kadın bir pelte gibi karın üzerine yığılıp kaldı. 

Genç adam bir an kadına uzandı ama onu tutmaya yetecek kadar hızlı değildi. Artık bir karar vermesi gerekiyordu; ya gitmeli ya da kızı buradan hızlıca uzaklaştırmalıydı çünkü caddenin başından koşturarak gelen adamların onun peşinde oldukları belliydi. Adam düşünmedi, uzanıp genç kadını kucağına aldığı gibi aracına taşıdı. Şoför koltuğuna geçecekken durdu, gittikçe yaklaşan adamları kontrol ederek genç kızın bir köşeye fırlattığı silahını alıp dikkatlice beline taktı. 

Yürüdü, karın üzerinde kara bir leke gibi duran deftere uzandı. Sertçe bir rüzgâr esti, defterin sayfaları hoyratça dalgalandı ve sonunda durdu. Genç adam defteri almak için eğildi ve orada bir şey gördü. Karakalemle çizilmiş bir resim, defterin beyaz sayfasında boylu boyunca duruyordu. O resim, Yankı Demirkan'ın aynısıydı fakat genç adam bu kızı hiç tanımıyordu. Defteri iri parmaklarıyla sıkıca yakaladı genç adam, kapatıp yürüyecekti ki diğer sayfa gözüne ilişti. 

"Yankı Demirkan, Yımaz Ertem'in evlatlık edindiği oğlu. Ondan uzak dur. Ondan kaç ve ilk fırsatta onu öldür..." 

Okuduğu gibi sayfayı yırtıp kabanının cebine tıktı. İçine uyunan merak mıydı yoksa öfke miydi kestiremedi. Aracına bindiği gibi çalıştırıp gaza bastı. Arka koltuğunda yatan kadına gözünün ucuyla baktı, kendine geldiği an tanışacaklardı ve Yankı Demirkan o anı iple çekiyordu. 

Fakat böyle olmaması gerekiyordu; birbirlerini görmemeleri, tanımamaları ve asla yollarına çıkmamaları gerekiyordu. 

İkisi de aynı bataklığın içinde yüzen balıklar olsa da, aynı suyun içinde çırpınıp dursalar da biri, bir diğerinin izinden asla gitmemeliydi.

Çünkü genç kadın bir kuyuydu ve Yankı Demirkan, içine düştüğü her kuyuyu kuruturdu...

KÖREBEWhere stories live. Discover now