2.7

3.4K 173 34
                                    

Masanın üstündeki çantama uzandım. Sabahtan beri ardı ardına gelen mesajlara artık cevap verme vakti de gelmişti ama onları bir süre daha yok saymak ya da mesajları duymamış gibi davranmak daha kolay geliyordu. Yoksa kızların içinden çıkacak olan canavarlar beni şimdiden ürkütüyordu. Çantamdan el kremi çıkarıp önce kokladım ardımdan elime sürdüm. Bir yandan da etrafı kontrol ediyordum. Bildiğim bir şehirde bilmediğim bir adamı bekliyordum. Çok saçmaydı ama bir o kadar da garipti. Onu tanımak da istiyordum ama onu tanımak beni korkutuyordu. Telefonuma gelen mesaj sesi ile elim telefona uzandı. Ekranda onun adı belirdi. Sona sanki yavaş yavaş yaklaşıyorduk.

Baran: arabayı valeye verdim. Geliyorum.

Gaye: bekliyorum.

Bekliyordum ama sanki kalbim ağzımda atıyor gibiydi. Bu heyecan da neyin nesiydi? Daha birbirimizi bile görmemiştik. Belki de çok çirkindi, belki konuşurken karşısındaki insanı aşağılayan bir davranışa sahipti. Belki de belki... Cümlemi tamamlayamadım çünkü içeriye giren uzun boylu adama bakakaldım. Ceketinin iç cebinden çıkardığı telefona bakmaya başladı. Elinde çiçek buketi vardı. O sırada telefonuma mesaj geldi. Mesaja bakmaya korktum.
Lacivert takım elbise, yakasında krem rengi peçete, elinde çiçek buketi, gözünde de gözlük. Oydu. Gelmişti. Telefonumu elime aldım, gözlerim hala onun üzerindeydi ama mesajına da bakmak istiyordum.

Baran: şuan içeri girdim. Etrafa bakınıyorum.

Gaye: ben seni gördüm.

Telefonuna baktı ardından parmakları ekranı okşamaya başladı. Bir adım attı öne doğru. Mesaj geldi.

Baran: bende seni.

Adımları bana doğru geliyordu. Elindeki çiçek buketini o kadar sahiplenmişti ki sanki birisi elinden almaya kalksa vermeyecek gibi bir hali vardı. O da heyecanlıydı. Masanın yanında durduğunda gözlüğünü çıkardı. Telefonunu aldı eline tekrar ve birkaç saniye sonra mesaj geldi bana. Onun olduğunu içeriye girdiği an anlamıştım ama şimdi emindim. Sandalyeyi iterek ayağa kalktım. Orta boylu birisiydim ama onun yanında kısa kaldığımı ayağa kalktığım an fark ettim. Elindeki çiçeği masaya bıraktı ve hiç beklemediğim bir anda beni kendine çekti. Sanki yıllardır tanıdığı birisine sarılır gibi sarıldı bana. Benim kollarım da onu bulduğunda bende aynı hisle doldum.

"Hoş geldin." Diye mırıldandım hafif titreyen sesimle.

"Asıl sen hoş geldin şehrime, gönlüme, bana." sesi çok güzeldi. Sesinin tınısı bile çok güzeldi. Kollarımız birbirinden ayrıldı. Utangaç bir bakış attım, masanın üstündeki çiçekleri bana uzattı.

"Bana gelişin için." Çiçekleri aldım. Elimle hemen karşı sandalyeyi gösterdim.

"Teşekkür ederim." Gözlüğümü çıkardım ve masanın üstüne koydum. Göz göze geldik. Derin bir bakış vardı ikimizin de gözlerinde. Sanki biz bu anı yaşamayı beklemiş gibiydik.
Beklediğimden de yakışıklı bir adam vardı karşımda. O kadar iyi duruyordu ki kızlar görse iltifatlar havada uçuşurdu.

"Ben ne konuşacağımı bilemiyorum." dedim çekingen halimle. Ne olmuştu benim ortalığı ayağa kaldıran halime.

"Bende aynı durumdayım. Karşımdaki kadının güzelliği beni mahvediyor şuan." Gözlerimi ondan çekip elime odaklandım. Ben alışkın değildim galiba böyle bir duruma.

"Ne yemek istersin, ne yiyelim?" Ev sahibi moduna geçerek beni rahatlatmak istediğini anladım.

"Bilmem, benim pek canım istemiyor. Sana bırakıyorum." Önümdeki menüyü ona uzattım. Soğumuş kahvemden de bir yudum aldım boğazımda oluşan kuruluğu yok etmek için. Garsona sipariş verirken onu izledim. İstanbul'un eşsiz manzaralarında ne kadar da güzel duruyordu. Allahım benim konuştuğum adam bu olmazdı bu adam fazla iyiydi.

"Birlikte güzel bir kahvaltı yapalım, ardından sokaklarda gezelim. Güzel bir gün geçirelim ne dersin?"

"Seni meşgul etmeyeceksem tabiki olur." elleri ellerimi tuttu. Bu temas bile benim kalpten gitmeme neden olacak gibiydi.

"Artık istesem de meşgul olamam."




Yanlış numara | TextingWhere stories live. Discover now