18. Gün
Yastığı kafama basıtırırken pes edip gitmesini bekledim ama onun yerine hala sinirle "Minho!" Diye bağırıyordu.
Bıkkın bir şekilde yastığa uyguladığım baskıyı kesip hala ona arkam dönük bir şekilde bağırdım. "Siktir git başımdan! Seni görmek istemiyorum!"
Omzumda hissettiğim ele bir tane vurduğumda o da sinirle derin bir nefes vermişti. "Önemli bir şey konuşacağız gerizekalı!"
Omuzlarımı silktim. "Böyle de konuşabiliriz."
Derin bir nefes verdi yine. Sakinleştiğini sesinden anlayabiliyordum. "Duvara bakıp konuşmanın ne kadar delice olduğunun farkındasın değil mi?"
"Delisin sen zaten." Dedim bu sefer. Sınırlarını zorladığımı biliyordum ama o da benimkileri zorlamıştı.
"Bak, konu kardeşim hakkında."
Onunla mı konuşmuştu? Geri mi dönecekti? İyi de babası o tokadı bana boşuna atmadı. Onunla konuşmuş olması başlı başına saçmalıktı zaten. Kaşlarımı çatıp Hyunjun'a döndüğümde gözlerini devirmişti. "Hyunjin'in kaldırma kuvveti falan mı diyoruz buna?"
Onunkiyle tıpatıp benzeyen yüze baktım. Yüzü, hayır hayır ismi bile gözlerimin dolmasına neden oluyordu. Gitmeden hemen önce buruk gülümsemesi geliyordu gözümün önüne. O kadar sahteydi ki o gülümseme... Kim bilir ne yapıyordu şimdi? Belki de bizi çoktan unutmuştu... Fakat bu imkansızdı. Çünkü biliyordum onun ailesi bizdik.
"Komik." Diye mırıldanıp yorganımı başıma çektim ama sanırım Hyunjun'un bana tahammülü bu kadarla sınırlı kalıyordu. Yorganı sertçe üstümden çektiğinde mızmızlanmaya başlamıştım.
Yorganı yere attıktan sonra yatağıma oturmuş ve kalkmam için ikna etmeye başlamıştı. "Şunu kes ve ayağa kalk. Hyunjin'i görmek istiyorsan daha güçlü olmalısın. Şu anda bize ihtiyacı var. Kim bilir nasıl bir ceza verdi ailesi?"
Yastığıma daha sıkı sarılırken "Ceza mı?" Diye sordum. Hyunjin'in ceza olarak yurt dışına gittiğini biliyordum fakat bu klasik olandı. Diğer cezalar hakkında bir fikrim yoktu.
Gözlerini devirdi Hyunjun. "Ne sanıyordun? Ailesi ona uslu uslu oturmasını söyleyip bırakır mıydı sence? Hala telefonuna ulaşılmıyor. Bana tavır yapıyor olsa bile Chan hyunga yapıyor mudur?"
"Hyung mu?" Eminim burada takılmam gereken nokta farklı yerlerdi ama düşünmek istemiyordum. Çünkü biliyordum, güneşim bana geri dönecekti.
"Ağız alışkanlığı." Dedi geçiştirircesine. Büyük ihtimalle Hyunjin yüzünden ağzına takılmıştı.
Hyunjun'un benden cevap beklercesine bakışlarını fark ettiğimde derin bir nefes verdim. "Ne yapabiliriz ki? Ailesi mi daha güçlü biz mi?"
Tek kaşı havaya kalkarken "Öylece pes mi edeceksin yani?" Diye sordu fakat farklı bir şey vardı. Gözlerinin tam içinde kendimi sorgulamama sebep olacak bir bakış...
"Şöyle bakma bana." Diye sızlanıp gözlerimi kaçırdım.
Hyunjun ise bundan zevk almış gibiydi. "Niye? Hyunjin mi geliyor aklına?" Diye sordu müzipçe
"Hayır?" Diyerek reddettim onu. Ama hepimiz biliyorduk ki bu tamamen bir yalandı.
Hyunjun'un yüzündeki sırıtış silinmemiş aksine daha çok büyümüştü. "O zaman anladığın dilden oynayalım Minho." Bu dediğine kaşlarımı çattım. O ise boğazını temizleyip bakışlarını bana cevirmişti. Bu bakışlar... "Hyung... Gerçekten beni öylece yanlız mı bırakacaksın? Güneş geri döndüğünde elbette papatyalar açıyor ama... Ya geri gelemezse? Papatyalar yardım edemez mi güneşe?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Twins °hyunho°✓
FanfictionBir aylığına ikiziyle yer değiştiren Hyunjin, onun hakkında minik sırlar öğrenir