Karanlığın İçinde Bir Çift Göz

325 40 7
                                    

İstanbul'un zıtlıklara dolu bir gecesi daha adım adım sabaha ilerliyordu. Bir yanı karanlığa ve dinlendirici bir sessizliğe bürünmüştü. Diğer yanı ise ışıklarla rengarenk ve yükselen seslerle hala capcanlıydı.

Hayatın son hızıyla devam ettiği yerde herkes neşeli ve canlı, yanıp sönen ışıkların altında dans etmekten yorgundu. Ancak sessiz ve karanlığa gömülü kısımda da kendini karanlığa bırakmayan, hala uyanık birilerini bulmak mümkündü.

Bu kişilerden birisi de hemen herkesin olmak isteyebileceği bir yerde, boğazın sonsuz güzelliğini içine alabilen bir köşkte bulunuyordu. Çoğu insanın lüks içinde olma keyfini sürerek huzurla uyuyacağı bir yerde o diken üstündeymiş gibi yerine sığamıyor, kendini nereye atsa kafasını toparlayacak kadar bile rahat edemiyordu.

Zeynep Sena dışarıdan bakıldığında sadece içine kapanık, yas tutan, üzgün bir genç kız gibi görünüyordu. Fakat içinde, çığlıklar attıracak bir acı hissediyor, yeniden ayağa kalkabilmek için yaralı bir asker gibi kendiyle savaşıyordu.

Özellikle dokunulmadığı bazı eşya kutularının üst üste durduğu, yerleştirilenlerinde kendi düzenine tamamen ters olduğu bu oda da kendine ait hiçbir şey bulamıyor, içinde olduğu duruma nasıl geldiğini, bu yabancı yerde kalma zorunluluğundan kurtulmak için neler yapması gerektiğini düşünmeye çalışıyordu. Hayattaki tek varlığını kaybederken annesinin neden onu bu duruma zorladığını ve daha yığınla şeyi merak ediyor, sessiz ve ağır adımlarla geldiğinden beri çıkmadığı odanın içinde dolaşıyordu.

Bir anda olduğu yerde durdu. Alnı ellerinin arasında, derin nefesler alarak dinginleşmeye çalıştı. Dışına yansımayan ve içinde biriken duyguların bir patlamaya sebep olacağından endişelenmişti. Geldiğinden beri ilk kez içinde bulunduğu dört duvardan kurtulmak istiyordu.

Birden odaya dolan cılız ışıkta koltuğun üstündeki feracesini fark etti. Ani bir kararla giyinmeye başladı ve önünü açık bıraktı. Diğer tarafta duran şalını özensize başına örttü. Bunlar her ihtimale karşın tedbir alma alışkanlığının getirdiği hareketler olduğundan son derece salaş gözüküyordu.

Zeynep Sena odasının kapısını yavaşça açtı ve loş ışıklarla aydınlatılmış koridora bir hayalet gibi süzüldü. Çıplak ayakları her adımında gece vaktinin taze serinliğini hissediyordu. Herkese ve her şeye yabancı olduğu bu evde gücünü kazanmak için gece vaktinin sessizliğinden ve mahremiyetinden daha uygun bir zaman bulamazdı.

Nereye gittiğini bilmeden, koridorun sonundaki tek açık kapıya doğru ilerledi ve oturma odasına varmış oldu. Birkaç adım sonra odanın ortasında durmuş, boğazdan gelen ışıkların zayıf aydınlığı altında etrafına bakınıyordu.

Büyük bir yemek masası, koltuklar, şık ve zarif objeler, odanın bir köşesinde duran piyanoyu seçebiliyor ancak etrafında bir sürü eşya varken kendisini bir boşluğun ortasında dikilir gibi hissetmekten alıkoyamıyordu.

Adımlarını denizi gören pencerelerden birine yöneltti. Perdeyi sonuna kadar açtı ve camın önünde denize nazır şekilde yerleştirilen berjerlerden birine oturdu. Kendini yerleştirdiğinde denizle arasında sanki hiç mesafe yokmuş gibi hissediyordu. Yerden tavana kadar uzanan büyük cam pencere tam da bu amaçla tercih edilmişti.

Zeynep Sena bir süre dalgaların sakin kıpırtılarıyla parıldayan huzmeleri izledi. Karşıda yanıp sönen ışık dalgaları, karanlığın içinde bir gerdanlığın mücevher parıltıları gibiydi. Şimdi kendisini boğan değil, dinginleştiren bir sessizlik duyuyor, bu sessizlikle birlikte kıyıya vuran dalga seslerini işittiğini varsayıyordu. Ve aklından şu mısraların geçmesine engel olamıyordu.

Aşktan Önce GururWhere stories live. Discover now