4.2

494 31 26
                                    

Merhabalar küçük kelebeklerim, biliyorum çok uzun bir süre oldu hepiniz çok kızgınsınız bana ama şu an sadece biraz özlem giderelim çünkü ben hepinizi çok özledim. nasılsınız ? Her şey yolunda mı? Ben yokken ne tür değişiklikler oldu hayatlarınızda? Ben şu aralar iyiyim. Yine ayran gönüllülüğüm tuttu olmadığım vakitlerde yine birçok kez aşık olup saçma salak acılar çektim ama şu an gayet iyiyim. Umarım sizlerde iyisinizdir.

Bölüm kısa geçiş bölümü oldu ama sanırım diğer bölüm yine bir önceki bölümün devamını yazmaya devam edeceğim, umarım yazdığım her kelime kalbinize dokunur. Sizleri çok seviyorum, görüşmek dileğiyle...

Keyifli okumalar

3 HAFTA SONRA

Onsra'nın anlatımından...

Gözlerim kapalıydı, sanki yıllardır uyuyor ve uyanmaya korkuyordum. En son zihnimde kalan şey eşsiz varlığının benimle can buluşuydu, sonrası yoktu. Zihnim kendini kilitlemiş, bedenim hiçbir harekete tepki vermiyordu. Korkuyordum uyanmaktan, uyandığımda onu yanımda görememekten. En çok da başlarda varlığını hissettiğim bebeğimin varlığını artık hissetmeyişimden gözlerimi açtığımda onu tekrar hissedememekten korkuyordum.

Beynim vücudumla bütün bağını koparmış felçli insanlardan farkım yoktu, hiçbir uzvumu hissetmiyordum belki de korktuğum şey başıma geldiğinden bu haldeydim, bilmiyordum. Yaşıyor muydum, yoksa ölüm denilen şey bu kadar sessiz ve karanlık mıydı, bilmiyordum. Gerçek hayata dair hiçbir şeyi bilmiyordum, belki sadece birkaç dakika geçmişti belki de yıllar olmuştu hissetmeyi unutalı. Peki bilmek istiyor muydum? İstemiyordum çünkü bilmek bazen içinde kaybolduğum bu sessizlik ve karanlıktan daha çok acıtıyordu, bu yüzden zihnimde dolaşan bütün harflerin birleşip karmaşık renklerle tek bir ses olmasını istemiyordum, bir zamanlar duymaya muhtaç olduğum cümleleri hatırlamak istemiyordum. Bilinmezliğe doğru sürüklenip daha çok kaybolmak, sonsuza dek silinmek istiyordum sevdiğim bütün her şeyin hatıralarından. Mesela hatırlamasın beni; çizdiğim resimler, tuttuğum fırça, gözyaşlarımın damladığı parkeler, unutsun bizi geçtiğimiz sokaklar, seviştiğimiz o yatak. Biz hiç var olmamış olalım ben gidince, gözlerimin içine aşkla baktığında kalbimin orta yerinde en güzel çiçekler açmamış, kokusu tüm ruhumu sarmamış olsun. Ben gözlerimi açmadığım her saniye, bana dair her anı yavaş yavaş kaybolsun, bu hissetmediğim acı yok olsun yeryüzünden, gökyüzünden ve hatta tüm evrenden...

Uzun ve derin bir karanlığın, hapsolduğum bu ölüm sessizliğinin ardından ilk kez duyduğum deniz kokusu beni karanlıktan aydınlığa doğru çekiyor, kuşlar yeniden bahar gelmişcesine ötüyordu. Hafif bir meltem örtüyordu soğuktan buz tutmuş bedenimin üzerini. Karanlığı bir an da aydınlığa çeviren gün ışığı gözlerimi açmam için beni zorluyordu. Tüm korkularımdan sıyrıldığımda yeniden gözlerimi açmak için hazır mıydım? İçimde tanımlayamadığım bu saçma ama bir o kadar da güzel olan his de neyin nesiydi? Yoksa paralel evrende başka bir ben yaşıyordu da yeniden mi doğmuştum?

Gün ışığını karartan bir gölge düştüğünde göz kapaklarıma, rüzgar yeniden estiğinde, o bilindik koku dört bir yanımı sardığında, gözlerimi aralamıştım. Başka bir evrende ben yine mi sana aşıktım? Gözlerin nasıl hala bu kadar güzel olabilir? Kaldırdığım elimi, parlayan yüzüne doğru uzattım. " Cennette miyim?" güzel yüzündeki tebessüm daha da büyümüştü, elini yanağının üzerinde duran elimin üzerine koymuştu. Birkaç saniye gözlerini kapatıp, derin soluklar aldı, sonra elimi tutup yavaşça beni kendine doğru çekip konuştu," Gel, benimle." ayağa kalkıp gittiği yöne doğru takip ediyordum onu. Bastığım ince kumlar beni gıdıklıyordu. Etrafımı inceliyordum, denizin dalgaları hoyratça kumlara vuruyordu, rüzgar denizin kokusuyla karışık onun kokusunu dolduruyordu ciğerlerime. Beyaz takım elbise ne çok yakışmıştı ten rengine. Gözlerim birleşik olan ellerimize kaydığında teninin tenime daha çok yakıştığını fark etmiştim. Üzerimdeki beyaz uzun şifon elbise, saçlarımla birlikte rüzgarın da etkisiyle geriye doğru savruluyordu.

Biraz daha ilerledikten sonra ileride büyük bir mücehver kutusuna benzeyen bir kutu görmüştüm, kutuya yaklaştığımızda elimi bırakıp kutuyu açmış ve içinden bir papatya buketi çıkartıp bana doğru uzatmıştı.

"Bu ne?" dedim en şaşkın halimle, gülümseyerek " Bu sana ait." demişti en tatlı gülümsemesiyle. Uzattığı papatyaları alıp, kokularını içime çektim. "Hiçbiri senin kadar güzel kokmuyor." demiştim sessizce, hala papatyalara odaklanmış, onları koklarken. İnce dudakları bir an da yüzümle buluşunca odağımı kaybetmiştim. Kollarımı bedenine sardım, yüzüm göğsünde dinlenirken yüzünü saçlarımın arasına gömüp fısıldadı, "Birazdan burada birlikte sonsuzluğa ilk adımımızı atacağız. Hayat arkadaşım olmaya hazır mısın?" Bir adım gerileyip yüzüne baktım, onu ilk defa bu kadar mutlu ve huzurlu görüyordum. Peki ben neden onun kadar huzurlu hissedemiyordum kendimi? Sanki unuttuğum bir gerçek kendini hatırlatmak istercesine kalbimi zorluyordu ve nefes almakta zorlanıyordum. Kalbimdeki acı her saniye daha da çoğalırken bir bebeğin yüksek sesli ağlayışı canımı yakıyordu. O an ellerim dümdüz olan karnımı bulmuştu, ben buraya ait değildim. Ben bu mutluluğa değişemeyeceğim bir canı taşıyordum içimde ve ben burada kaldıkça o ölüyordu...

İdrak ettiğim gerçekle Jungkook'u bırakıp hızla koşmaya başladım. Koştukça acılarım artıyordu, nefes sayım azalıyor, nabzım yavaşlıyor, gün ışığı batıyordu. Birdenbire karanlık çöktüğünde, yeniden o sessizliği hissettiğimde geçen seferkinden farklı olarak bütün bedenimi hissediyordum, karanlıkta gözlerimi kapatmıyor, sessizliğin içindeki bütün sesleri duyabiliyordum. Birkaç koşar adım daha attığımda boşluğun içine düştüğümü hissettiğimde gözlerimi sıkıca yummuş ve bir çırpıda yeniden açmıştım...

Gözlerimi sonuna kadar açtığımda, bütün perdeler kalkmıştı önümden. Acıyı hissedebiliyordum, bebeğin ağlama seslerini az öncekinden daha net duyuyordum, bir klinik gibi bir yerde etrafımda tanımadığım birden çok insan vardı. "Yaşıyor." diye fısıldadı içlerinden bir tanesi. Gözlerim yeniden yavaş yavaş kapanırken bir kadının kucağında kanlar içindeki bebek avazı çıktığı kadar ağlıyordu. Elimi gücümün yettiği kadar kaldırıp, bilincim yeniden kapanmadan güçsüz sesimle gücümün yettiği kadar seslendim.

"Andım olsun ki buradan çıktığımda hepinizi geberteceğim! Benden aldığınız her canın bedelini ödeyeceksiniz!"

DEVAM EDECEK...

PLAYBOY JJK Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang