3.6

932 81 195
                                    


Merhabalar...
Nasıl gidiyor? Umarım iyisinizdir...
Biliyorsunuz fazla uzatmayı sevmiyorum direk konuya gireceğim. Yaklaşık bir hafta öncesine kadar bu kitaba yeni bölüm yazmıyordum ama artık düzenli olarak bölüm yazmaya karar verdim ve fark ettim ki haklı okarak okunma sayısında ciddi anlamda düşüş var. Önemli olan bu değil, kimseye zorla bir şey yaptırmak istemiyorum amacım bu değil zaten ama en azından okuyan kitlenin oy verip yorum yapmasını istiyorum ki bence bu da benim en doğal hakkım. Sizden beklentim sürekli pozitif yorumlar değil negatif de olabilirsiniz. Şimdi içinizden biri diyecek ki 'eee yorumum negatif demek ki ben bu bölümü beğenmedim niye oy vereyim?'  burada da emeğe saygı duyaraktan oy vermenizi rica ediyorum. Bu yüzden kitap belirli bir süre oy ve yorum sınırıyla ilerleyecek. Siz oy ve yorum sınırını aştığınız takdir de en geç bir hafta sonra yeni bölümü atacağım.

Bu bölüm için sınırımız 50 VOTE (oy), 100 yorum. Her bölümün sonuna sınırları yazacağım. Anlayışınız için teşekkür ediyor ve sizi bölümle baş başa bırakarak aranızdan çekiliyorum.

Sizleri çok seviyor, keyifli okumalar diliyorum.💜

Jungkook'un Anlatımından...

  
  Mezarlıktan ayrılalı haftalar geçmişti. O gün, gün yüzüne çıkmayan ne varsa anlattım ona, acı olan ne varsa saklamadan her şeyi birbir anlattım, ben ve bana ait olan acılar dışında.
 
  Soobin'in, aşkı için  nasıl öldüğünü anlattım da, bizden bir parça kaybettiğini öğrendiğimde tek başıma onlarca adamın karşısına silahsız çıkıp hayattan nasıl vazgeçtiğimi anlatamadım. Soobin'le beraber kaldığı o kulübede, kapının önünde ölen kızı anlattım ama işkence çektiğini gördüğümde nasıl canımın yandığını, canımdan bir parça koptuğunu, anlatamadım. Günlerce uyumayıp, umut kesildiği anda bile umudumu kaybetmemek için aşkına nasıl sarıldığımı anlatamadım.

  Sonra Hyuna'yı anlattım, Soobin'in ve Taehyun'un bize kurduğu oyunu, beni terk ettiği gün olan her şeyi anlattım ama onsuz geçen iki seneyi anlatamadım çünkü ben nasıl ince olunur bilmiyordum, ben böyle dümdüz seviyordum işte. Acısıyla, mutluluğuyla, her şeyiyle seviyordum. Onun acısını öyle benimsemiştim ki, sen yokken bir ölüden farksız yaşadım diyemiyordum...

  O günün sonunda saçma  bir şekilde toplantıya girmiştik, hiçbir şey yaşanmamış, normal iki şirket ortağı gibi işi bağlayıp toplantıdan beraber çıkmış, tek kelime dahi etmeden aynı arabaya iki yabancı gibi binmiştik. Direksiyonu benim evimin yoluna doğru kırdığımda sessizce konuşmuştu 'bir süre görüşmeyelim Jungkook.'  önce yüzüne baktım, yüzüme bakmıyordu. Her ne kadar kendince verdiği kararı kabullenmek istemesem de, daha sonra verdiği kararı olgunlukla karşılamak zorunda olduğumu fark edip, aracı evine doğru sürmüştüm. Kırılmış mıydım? Bilmiyorum ama uzun bir süre yutkunamamıştım. Mesela 'Bir süreden kastın ne kadar bir süre zarfı?' diyememiştim çünkü o gün anlamıştım ki bunun belirli bir zaman dilimi yoktu. Bizi zamanın dışında bırakıp, acısını yaşamak istemişti, saygı duymaktan başka çarem yoktu fakat  tercih ettiği yol çok yanlıştı, mesela o acı ikimize aitti birlikte paylaşabilirdik, ikimize ait olmasa bile ben onunla her şeyi paylaşmaya hazırdım. O, bebeğimizin acısını kendine saklamayı tercih etmişti, öyle sanıyordu çünkü çektiğim acıyı bilmiyordu, bilmesini istemiyordum. Şayet bilseydi çektiğim her acıyı daha çok üzülürdü. Benim yüzümden veya herhangi bir sebepten dolayı, tek damla gözyaşı daha akıtsın istemiyordum.

Taehyung ile yaşadığı evin önünde durdurdum arabayı. İlk birkaç dakika inmedi arabadan, sanki bir şeyler söyleyecekti ama söylememişti ya da bir şeyler söylememi beklemişti ama konuşmaya cesaretim yoktu. Ben zaten bütün cesaretimi onu üzebilecek her şeyi anlattığımda göstermiştim. Ki zaten bunlar asıl öğrenmesi gereken meselenin öncesinde öğrenmesi gereken şeylerdi, eğer asıl meseleyi öğrenmek isteseydi uzak kalmak istemezdi.

PLAYBOY JJK Where stories live. Discover now