1.2☆

5.5K 374 376
                                    

Merhabalar...

Bilmiyorum tuhaf bir bölüm oldu lütfen okurken satır arası yorumlar yapmayı unutmayın. Bundan sonraki bölümleri daha uzun tutacağım ve daha çok diyalog eklemeye çalışacağım. Umarım yeni gidişatı seversiniz.

Sevgili okuyucularım kitapdan haberdar olmak ve diğer gelişmeleri öğrenmek için lütfen beni takibe alınız. Duyuruları panomda paylaşıyorum.

Neyse sizi seviyorum lütfen vote vermeyi unutmayınız...

Keyifli Okumalar 💙

Acıma acı olmuyorsun ki, yaralarımı da sarmıyorsun. Duruyorsun öyle kalbimin  en karanlık köşesinde. Güneş olmuyorsun karanlıklarıma. Sokağın en kuytusunda duran sokak lambasısın sen, hani günün ilk ışıkları pencereme vurmadan sönen...

"Abla!"

Omuzlarımdan tutup beni sarsan Hera'ya baktım boş bakışlarımla. Kendimi öyle savunmasız öyle aciz hissediyordum ki... Yalnızca birkaç saat önce; seviştiğim adam, bir zamanlar deli gibi aşık olduğum adam, kollarımın arasında  can veriyordu ve ben elimden gelen her şeyi yapmama rağmen  öylece  durup onun ölmesini beklemiş gibi hissediyordum.

"Abla! İyi misin?!"

Gözlerimi saniyelik de olsa kapatıp Hera'nın, bir örümcek misalı etrafıma dolanan kollarını ittirmiştim.

"Dokunma." Diyebildiğim tek şey bu olmuştu. Daha fazla söz söylemem, cümle kuramam gibi geliyordu.

  İlerledim, hastanenin hemen  hemen boş olan koridorunda.

"Nereye gidiyorsun?!"

Arkamı dönüp  durması  için elimi kaldırmıştım. Nereye gittiğimi bilmiyordum, sadece yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Durup bazı şeyleri  düşünmeye ihtiyacım vardı. Mesela doktorun 'eğer biraz daha geç kalmış olsaydınız, hastayı kaybedebilirdik. Hâlâ hayati tehlikeyi atlatabilmiş değil.' Cümlesini sindirmeye ihtiyacım vardı.

  Saatler önce indiğim arabaya tekrar  binmiştim. Arabaya binmem ile kokusu sarmıştı etrafımı. Aracı çalıştırmadan, arkaya doğru yatırdığım koltuğa baktım, ben hıçkırıklarımı bastırmaya çalışırken orda duran  hareketsiz bedeni geliyordu aklıma.

  Gözlerimin yeniden dolmasına izin vermeden arabayı çalıştırdım. Öyle çok anımız olmamıştı arkasından üzülebileceğim, ben bu oyunun sonunda bir şekilde üzüleceğimi zaten biliyordum ama oyunun sonunun bu kadar erken gelebileceğini hiç düşünmemiştim.  Üstelik sonunda ölüm olabileceğini hesaba katmamıştım, belki de katmak istemiştim, bilmiyordum. Tek bildiğim şey iyi hissetmiyordum.

Bundan sadece birkaç saat önce elimi tutmuş, bir şarkı mırıldanmıştı gözlerimin içine bakarak, belki bu sefer içinde yeni kıvılcımlanan   hisleri gerçekti ama ben maziyi unutamadığımdan inanmak istememiştim. Sadece birkaç saat önce mutlu olabileceğimiz ufacık bir an yaratmaya çalışmıştı belki de ama ben onu istememiştim.

Arabayı çalıştırmıştım çalıştırmasına fakat gidebileceğim bir yer var mıydı?  Onu burda böyle bırakıp hayatından çıkmaya yüzüm var mıydı? Hiçbir suçu yokken, benim yüzümden ecelle cebelleşirken sırf gerçek kimliğim ifşalandı diye ben onu bırakıp gidebilecek  miydim?

  Çok gitmeden frene basıp,  bilmediğim bir yerde durmuş, başımı direksiyona yaslamıştım. Onu mahvedeyim derken kendimi parçaladığımın farkına yeni varıyordum. İçimdeki hırs yüzünden yeniden ona kapıldığımın nasıl olurda farkına varamamıştım. Hayır, hayır bu hissettiğim aşk değildi, bu hissettiğim kaybetme korkusuydu. Peki ben neden onu kaybetmekten, ellerim bu denli titreyecek kadar korkuyordum?

PLAYBOY JJK Where stories live. Discover now