21-Mezarlık

3.6K 385 72
                                    

Bölüm müziği: 3 Hürel- Sana Değmez

Bölüm atlamadınız, olayın öncesine geçip anlatacağım. İyi okumalar. ❤️

Kumral adam; yan gözle gördüğü yatak odasının ışığının yandığını fark edince bir çırpıda önce gözlerini, daha sonraysa gözyaşlarından nasibini almış yanaklarını sildi elinin tersiyle.

Tahmin ettiği üzere gelen sarışın adam değil, Figen'di. Timuçin, ağladığının belli olmamasını umarak burnunu çekerken balkonun kapısı gıcırdayarak açıldı. Evin içinde olmasına rağmen, üşüdüğü için kollarıyla üzerindeki gri hırkaya sarınan Figen girdi içeri.

"Aa, deli misin Timuçin? Ne diye bu soğukta dikiliyorsun?" Peşi sıra sigara yakmak amacıyla girdiği balkonda tek dal sigarayı dahi yakacak mecali kendisinde bulamamış, öylece boş sokağı seyretmişti. Figen'in azarlayışını umursamadan bir elini balkon demiriyle buluşturdu. "Sigara içtim iki dal, geçecektim şimdi içeri." diye yalan söyledi.

Sarışın kadın, küçük çocuğu ayaz yemiş bir anne edasıyla kafasını yana eğdi. "Bak yanakların da kızarmış, üşümüşsün belli. Geç haydi içeri."

Duyduğu o sözlerden sonra Doğan'la karşı karşıya gelebilecek gücü kendisinde bulmadığından hemen atıldı. "Doğan gitti mi?" sert çıkmasını beklediği sesi kırılırken, Figen olumlu anlamda kafasını salladı. "Evet, gitti az önce."

Balkonun açık kapısından adımını attığı sırada elini kafasına koydu. "Figen, böyle de biraz kaba olacak ama başım çatlıyor. Dinlensem iyi olacak."

İşittiği o sözlerden sonra yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Ona kalsa duyar duymaz kendisini sokağa atıp içi çıkana kadar ağlardı ya, gururu el vermemişti. Kurduğu cümle hala kulaklarındaydı. Gece yatarken, sabah kalkarken, dişlerini fırçalarken, dosyalara göz gezdirirken, bir meslektaşına selam verirken...Sarışın adam tek bir saniyeliğine olsun, çıkmıyordu aklından. Ama bu kadardı, yolun sonuydu. Öyle bir cümleden sonra selam vermeyi bile düşünmüyordu sarışına. Evet ya, sokakta görse dahi selam vermeyecekti artık. Yüzüne karşı hiçbir şey söylemeyip arkasından kötü söz ettiği bir adama yolda gördüğünde selam veriyorsa, o da onun iki yüzlülüğüydü. Gerekirse hislerini gittiği yere kadar içinde saklardı, böyle olacağına da emindi kumral adam.

"Ben de gidecektim zaten." Bir eliyle yavaşça Timuçin'in kolunu okşadı. "Havalar iyice soğudu, üstünde bir şey yokken bir daha çıkma balkona böyle." Karşısındaki adamdan olumlu anlamda bir kafa sallamasıyla karşılık alırken, yüzüne ufak bir gülümseme yerleştirdi sarışın kadın. Timuçin'in ne bu gülümsemenin altında yatan duygulardan, ne de fikirlerden haberi vardı. Bir bilseydi, neler neler geçiyordu Figen'in aklından! Belki belli etmezdi, ama Figen kendine 'zekiyim' diyen kimleri kimleri cebinden çıkartırdı. Saat gibi her saniye işleyen aklı, bugün yeterince taşları yerine oturtmuştu. Daha sonra sarışın adamın anlattığı şeyler de düşüncelerini bir güzel desteklemişti. Ancak Timuçin'in onlara kulak misafiri olduğunu bilmediğinden, onun bu durgunluğunu daha farklı şeylere yormuştu. Yine de onu yalnız bırakmanın en doğrusu olduğunun farkındaydı. Hem Doğan da evden gitmişti.

"Tamam, geçireyim ben seni."

Kapının önüne kadar birlikte yürümüşler, Timuçin evden çıkan kadının arkasından bir süre baktıktan sonra kapıyı örtmüştü.

Az önce kapattığı kapıya sırtını yaslayıp derin bir nefes verdi. Figen evden çıkar çıkmaz tekrar akmaya başlayan gözyaşlarına sessiz bir küfür savurdu. Elinde olsa; sarışın adam bir daha zihninde de, kalbinde de yer etmesin diye tüm duygularına bu sevimsiz günle beraber veda ederdi. Ama Timuçin bunu nasıl yapabileceğini bilmiyordu. Sarışın adamı gönlüne nasıl aldığını bilmediği gibi, bunu da bilmiyordu. Hem imkanı olsa, geceler öncesinden başarmaz mıydı? Geceler öncesinden rüyalarına girmesini engelleyip de kan ter içinde uyanmalarına bir çözüm yolu bulmaz mıydı? O şişeyi balkondan aşağı yuvarladığı zaman mı başlamıştı her şey? O gün hissettiği rahatsızlık, o gün hissettiği karın ağrısı mı sebep olmuştu tüm her şeye? Zamanı geri alıp her şeyin ne zaman başladığını öğrenebilmesinin yolu yoktu. Hem o gün hissettiği şeye rahatsızlık demek istemiyordu kumral adam. Lügatından dahi çıkartmalıydı o sözcüğü. Kafasında tekrar Doğan'ın sözcükleri dönmeye başladığında dişlerini sıktı. Yediremiyordu. Bunca zamanki davranışlarının hepsi mi sahteydi? Timuçin'in varlığından rahatsızlık duyarken nasıl olmuştu da onun böyle hissetmesine sebep olabilmişti? Timuçin'in içine yavaş yavaş işlemeye başladığı o günlerde, sarışı adamın hissettiği şey gerçekten de safi bir rahatsız hissi miydi?

saat sabah beş gibi | bxbDonde viven las historias. Descúbrelo ahora