seni bırakıp giden en yakının

179 32 0
                                    

Jihoon o salonda Hoshi’yi iki senenin sonunda bulmanın verdiği tarifsiz rahatlama hissiyle dolmuştu. Ona ‘neden beni hiç aramadın?’ diyebilecek kadar yakındaydı. Neden beni sormadın, neden beni özlemedin tüm buna benzer soruları sormak istiyordu. 

Hoshi onu vedalaşmalarından sonra bir kere bile aramamıştı. Jihoon ise aramaya cesaret edememişti. Şimdi bu raddeye gelmelerinin en temeli buydu ve Soonyoung kendisi hakkında ne düşünüyordu hiçbir fikri yoktu. 

Ona kendini tanıtmak veya eskiyi hatırlatmak gibi bir amaç edinemedi. Sadece gözünün önünde olsa ve onu biraz daha uzun süre görebilse kendisine yetebileceğini düşünüyordu. Onsuz kaldığı zamanlarda alıştığı resimleri ilk defa canlı canlı yapabilmek için çantasından çizim defterini çıkardı. 

Tanıtım buluşması boyunca defteri ile Soonyoung arasında mekik dokudu gözleri. Bu onu hatırlamaya çalışıp çizdiklerinden bin kat daha iyiydi. O kadar heyecanlanmıştı ki çizimi ellerinin titremesi yüzünden berbat ilerliyordu. Ona benzemiyordu bile. 

Bu böyle tam üç hafta devam etti. Soonyoung’u görebileceği tam altı buluşmaya daha katıldı. Jihoon müzik bölümünün sınıflarını ve kampüs içindeki çizgi roman dükkânını onun peşinde gezinirken keşfetti. Onlarca çizim defterini doldurdu. 

Jihoon için her şey çözülmüş gibi hissediyordu. Tam olarak onunla halen konuşmaya cesaret edemese de Hoshi’nin onu tanıyamadığını fark etmişti. Bu onunla sıfırdan tanışmak için bir fırsattı kendi adına. Onun karşısına çıkıp kendini göstermeye cesareti yoktu ancak onu gördüğü her an konuşma dürtüsü gittikçe artıyordu. 

Haftanın son günüydü. Jihoon o hafta hiç kulüp toplantısı yapılmadığı için Soonyoung ile hiç karşılaşmamıştı. Müzik sınıflarının etrafında da dolaşmıştı ancak yoktu. Son çaresi olarak kampüs içindeki çizgi roman dükkânına gitti. Beklediğinin aksine orada da bulamadı. 

Aslında onu görmeyi çok istiyordu ancak o gün için imkânı olmadığını kabul etmesi gerekti. Yeni başladığı serinin üçüncü kitabını aldı ve kalabalık dükkânda tek boş masaya oturdu. Gerçekten çok kalabalık bir yerdi ve boş bir masa bulduğu için kendince şanslı olduğunu düşündü. Asıl şansı ise ona soru soran ses ile kendini belli etti. 

“Merhaba, boş ise oturabilir miyim?”

Çizgi romandan kafasını kaldırıp ona seslenen tanıdık ses baktı. Soonyoung masasının başında aynı serinin ikinci kitabını elinde tutuyordu. İçinde yükselen çığlığın dışarı çıkmaması için dudaklarını büzdü ve başını onaylar bir şekilde salladı. 

“Teşekkürler.”

Soonyoung karşısında oturdu çizgi romanını okumaya konsantre olmuştu. Jihoon ise onu izlemeden duramıyordu ancak fark etmemesi için fazla üzerinde durmamaya çalışıyordu. Jihoon bir adım atıp ona bir şeyler söylemek istiyordu ancak buna cesaret edemedi uzun bir süre karşılıklı sessizce oturduktan sonra Jihoon için çoktan gitme vakti gelmişti.

Gitmek istemiyordu. Hoshi ile göz göze gelmeden bu masadan kalkmak istemiyordu. Yanında duran açık çantasının içinden ona parlayarak bakan içeceğe baktı. Hoshi ona ilk yardım ettiği zaman masaya bıraktığı içeceğin aynısıydı. 

Onun hatırlayıp hatırlamadığını bile bilmiyordu ve bu riski almak istedi. Bu haliyle onu tanımayacağına emindi ve bu içecek onun için bir ilk adım olacaktı. Çantasından içeceği çıkardı ve masanın üzerine bıraktı. Ardından toparlanıp masadan ayrıldı. 

“Hey, bunu unuttun!”

Daha masadan uzaklaşmamıştı ve duyduğu ses ile gülümsedi. Ona doğru dönerken belli etmemeye çalıştı. İçeceği uzatan Hoshi ile göz göze gelmek bugün kendisi için en büyük zaferdi. 

Çünkü İyi Birisin | SoonhoonWhere stories live. Discover now