(1) Uçurum

92.2K 4.5K 6.6K
                                    

"Seninle tekrar tanışana kadar büyük felaketlerin küçük mucizelere gebe olduğunu bilmiyordum ama öğrenmek üzereyim."

Kötü anılar genelde hep yağmurlu ve soğuk geceler diye başlar ya da ninemin anlattığı masallarda öyleydi. O gün hiç yağmur yoktu hatta küçük bir yağmur bulutu bile gökyüzünde yer edinmemişti. Tüm maviler güneşin kızıllığına karışmışken hava da soğuk değildi. Hani pembe dizilerde olur ya kızıl bir gökyüzü, taze bir yaz esintisi ve kuşların neşeli cıvıltısı... İşte öyle bir gündü. Her şey kötü olayların değil, güzel şeylerin başlangıcı gibiydi. Korku filmlerinde olduğu gibi hava birden kararmadı, kızgın bulutlar gökyüzünü istila edip yıldırımlar çakmadı ya da kuşlar şarkı söylemeyi bırakıp ağaçların arasından uçuşmadı. O gün kötü sayılabilecek hiçbir doğal afet yaşanmadı. Akılda daha kalıcı olması için belki de yaşanmalıydı ama o gün için bunlardan hiçbiri yaşanmadı. Başıma hayatımın felaketi gelirken evren bana burun kıvırır gibi keyfinden hiç ödün vermedi. O gün bunun haksızlık olduğunu düşünmüştüm ve hâlâ öyle düşünüyorum.

Bu bize yapılan büyük bir haksızlıktı.

En azından o gün her şey çok güzeldi. Hava bile...

Otelin terasına yaslanarak aşağıdaki büyük curcunaya bakıyordum. Aşağıda otelin lobisinde bir imza günü gerçekleşiyordu. Büyük bir hayranı olduğum Eflah Yargı'nın Türkiye'deki ilk imzasıydı, bu yüzden katılımcı sayısı bir hayli çoktu. İnsanlar bir ay öncesinde başladı bu imza hakkında konuşmaya ama ne yazık ki herkes katılamıyordu. Şu zamana kadar hiç imza etkinliği yapmadığı için herkes onu görmek, onunla konuşmak ve birkaç fotoğraf çekmek istiyordu. Otelin etrafında oluşan o büyük kuyruğun hiçbiri içeri alınmamıştı. Bu benim talimatımdı.

Eflah amcanın ayak işlerini yapan yardımcısı ve aynı zamanda yeğeni, yani Taner, özel bir çekilişle imzaya katılacak kişileri belirlemişti. Sadece ilk yüz kişi katılabilecekti. Dışarıda yüzlerce insan vardı ama hiçbiri içeri alınmayacaktı. Çekilişi kazanamadıkları için onlara otel tarafından bir davetiye gönderilmemişti. Aslında dışarıdaki tüm o insanlar da içeriye alınmayacağını biliyorlardı ama onu görme umuduyla yine de gelmişlerdi. Dışarıdaki o kalabalığın boyutu korkunç denecek kadar büyüktü. Daha önce hiç hayatımda o kadar insanı bir arada görmedim. Sanki bir futbol maçındaki stadyumda oturan tüm o insanlar buraya gelmiş gibiydi. Evet, otelin etrafındaki kalabalık o denli büyüktü.

Eflah Yargı, gerçekten de çok sevilen bir yazardı. Keşke daha sık imza etkinliği düzenlese. Bu imza için bile onu ikna etmem bir yılımı almıştı. Çocukluğum onun kitaplarını okuyarak geçmişti ama babama göre o kitaplar sadece zaman kaybıydı. Evet, Eflah amca babamın çocukluk arkadaşıydı. Eflah, Necip ve Kenan, bir zamanların ayrılmaz üçlüsüymüş. Ancak babamın annemle evlenmesiyle Kenan amcayla aralarındaki tüm dostluğu yıllar önce bitirmişti. Babamı geçen yıl kaybetmiştim. Kenan amcanın cenazeye geleceğini hiç ummuyordum ama yıllardır babamla görüşmeyen Kenan amca, onun cenazesine katılarak herkesi şaşırtmıştı. Aralarındaki dargınlık babamın cenazesine katılmaktan onu alıkoymamıştı.

Geçen yıl annem hapse babam ise mezara girmişti. Bu yüzden kendimi toparlamam hiç kolay olmadı. Gerçi hâlâ kendimi toparlamış sayılmazdım. Düğün arifemde annem tutuklanmıştı, babam ise ölmüştü ve bende düğünü iptal edip nişanlımdan ayrılmıştım. O kadar kötüydüm ki istediğim tek şey yok olmaktı. Sanki kaybolmuştum. Hayatımın en kötü günlerini geçirdiğim o dönemde Eflah amcanın desteği beni yaşama bağlamıştı. Çocukluğumdan beri onun koyu bir hayranı olduğum için sıkı takipçisiydim. Tüm kitaplarını okumuştum. Toplamda otuz iki kitap çıkarmıştı ve hepsi de bende vardı. İlk baskılar, ciltliler, ciltsizler hatta farklı yayınlara ait tüm baskılar.

ÖYLE BİR UĞRADIM (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now