(3) Kağıttan Gemiler

19.5K 2.3K 11.2K
                                    

"Kendi zamanımdan çıkıp senin zamanına geldiğimde kontrolden çıkan ilk şeyin kalbim olacağını bilmiyordum."

1998'in iklimi günümüze göre daha temiz olduğu için mayısta olmamıza rağmen hava insanın bazen üşümesine neden olacak kadar soğuktu. Gün arasında bu kadar soğuk değildi ama sabah erken saatlerde ve akşamları soğuktu. Bunu anlamamın nedeni akşamüzeri serin bir havada Taner ile kendimize kalacak bir yer aramamızdı. Sahip olduğu son parayı rezil bir pansiyonda bize bir oda kiralamakla harcamıştı. Ne yazık ki iki oda kiralayacak kadar paramız yoktu bu yüzden aynı odada kalmıştık. Ben leş gibi kokan o berbat karyolada uyurken o da yere çarşaf serip o sert zeminde uyumuştu. Bu duruma çok üzülmüştüm ama tek kişilik karyola onun iri ve kaslı vücudunu alacak kadar geniş değildi.

Tüm gün beni verdiğim karardan döndürmeye çalışmıştı ama bu konuda ne kadar kararlı olduğumu görünce bir süre sonra hiç istemese de kararıma saygı duymak zorunda kalmıştı. Onun rızası olsa da olmasa da tecavüze engel olacağımı bildiği için kabul etmekten başka şansı kalmamıştı. Kaldığımız pansiyon alıştığımız o lüks otellerde olduğu gibi yiyecek servisi sunmuyordu ya da bir restoranı yoktu. Elimizde kalan son parayı kalacak yere kullandığımız için ikimizde dünden beri hiçbir şey yememiştik. Sabaha kadar açlıktan kıvranıp durmuştuk çünkü üzerimizde tüm günün açlığı vardı. Bu yüzden Taner sabaha karşı uyumuşken ben erkenden odadan çıkmıştım.

Bizim için yiyecek bulmalıyım. O hastane masrafımı ve pansiyon parasını karşılamak için şu zamana kadar hamallık yapmıştı. Bende en azından bizim için yiyecek bir şeyler bulmak istiyorum. Kendimi işe yarar hissetmek istiyorum çünkü ona yük olmak kötü hissetmeme neden oluyor. "Acaba buradaki paralar nasıl?" Buradaki para birimi bile günümüzdekinden çok farklıyken nasıl ayak uyduracağımı bilmiyorum.

Lira, milyon veya buna benzer bir şey mi, hiç fikrim yok çünkü ben TL'nin olduğu yerden gelmiştim. Burada hangi paraya nasıl hitap ettiklerini henüz bilmiyorum. Öğrenip ayak uyduracak zamanım da yoktu çünkü burada sadece üç ay kalacaktım. Üç ay dayansam yeterdi. "Kredi kartı geçiyor mu?" Aklımda deli sorular.

Üzerimde yine o yazlık sarı elbise vardı çünkü bundan başka hiç kıyafetim yoktu. Sabahın erken saatleri olduğu için bu serin havada beni sıcak tutacak bir hırkam bile yoktu. Çiçekli sarı elbisenin içinde tir tir titreyerek evime gelebilmiştim. Evimiz Sakarya Karasu'da olduğu için buraya kadar yürüyerek gelmek beni biraz uğraştırmıştı. Bu evde babam yaşadığı için içeri girip öylece karşısına çıkamam. Sadece görmek istemiştim. Evimi hatta şansım varsa babamı uzaktan görmek istedim ama büyük ihtimalle henüz uyanmamıştı. Yalının bahçe kapısının önünde durunca iç çektim. "Buraya bir yabancı gibi gelmek de varmış kaderde." Şaka gibi bir şey yaşıyordum.

Ev son gördüğüm halinden çok farklıydı. Babamın sonradan yaptıracağı ek bina henüz yoktu. Atölye ve yeni odalar için daha sonra ek bina yaptıracaktı ama hiçbiri henüz yoktu. Çoğu şey ben doğduktan sonra yapılacaktı. İç çektim. "Bunu yaşadığıma inanamıyorum."

Yalının benden önceki hali gözlerime biraz garip geldi. Rengi bile farklıydı. Fildişi duvarlar ve kiremit rengi kepenklere alışık olmadığım için biraz yadırgamıştım. Belki de benim zamanımdaki haliyle kıyasladığım için tuhaf geliyordu. Zamanın bu döneminde suç oranı daha az olmalı ki bahçemizdeki güvenlik kulübesi olması gereken yerde yoktu ya da içeri giren insanları kontrol eden güvenlik bekçisi. Kameralar bile henüz takılmamış gibiydi. Beni durduracak veya sorgulayacak kimse olmayınca rahatlıkla bahçe kapısından içeri girdim. Herkes uyuyordu henüz güneş bile doğmamıştı.

"Kendi evime girerken de izin isteyecek değilim herhalde!" Böyle diyorum ama yakalanırsam onlara kim olduğumu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum.

ÖYLE BİR UĞRADIM (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin