inanç

311 7 2
                                    

Ruhumuzu hayatta tutan şeyler bizi biz yapar. Onlar bedenimizi yaşatmaz, biz onları kurgularız sadece. Gerçek yıkılış ise kafamızda kurduklarımızın hayalden ibaret olacağını fark ettiğimiz o andır. İşte bunun farkına varamadıkları için büyümek ister küçük ruhlar ve bu yüzden hep küçük kalabilmeyi diler büyüyen insanlar...

Arabadan iner inmez etrafa göz gezdirdim. Burası şehir dışında kalıyordu. Hayal ettiğimden daha göz alıcı...

Bu gecenin serin bir havası vardı. Sanki uzun zaman sonra ilk kez kendimi gerçekten kafa dağıtabilecek hissediyordum.

"Dilara  fotoğrafımı çekebilir misin?

"Bu güzellik fotoğraf çekinmek ister de ben çekmez miyim sence?"

Telefonu Dilara'ya uzattım ve karanlığa doğru kafamı çevirip poz verdim. Kameraya bakmak benim için imkansızdı.

:Fotoğraf:

Dilara çektiği fotoğraflarıma bakıp sırıtıyordu.

"Komik olan ne?"

"Gerçekten bir gün fotoğrafını çekmemi isteyeceğini hiç düşünmemiştim, hemde elbise ile."

"Salaksın."

Kıkırdayıp koluma girdi.

"Hazır mısınız Gece hazretleri?"

"Hazırım köle."

"Kkk, o zaman girelim mi?"

Adım attıkça heyecanım da artıyordu.

Kapıdan içeri girdiğimiz an, o atmosferin birden değiştiği saniye gerçekten bütün heyecanım hayranlığa bırakmıştı yerini.

"A-AMAN TANRIM! GECE, BURASI ŞAHANE!!!"

Haklıydı.

Fakat bizim okuldan bu kadarının çıkacağını hiç düşünmemiştim doğrusu...

Her yerde ışıklar ve parlak süsler vardı.

Kısaca tam bir gece mekanı.

Aydınlatmanın büyük bölümü led ışıklar ile yapılmıştı.

Loş ve aynı zamanda da şahane ötesi bir mekan...

Konsept bu diyebilirim.

Ben etrafı şaşkın şaşkın süzerken Dilara bu şoku atlatmış, hatta üstüne Mert'i gözüne kestirmişti bile.

Bana izin ister gibi bakıyordu. Gidebilirsin anlamında işaret ettim.

Evet, her okulda olan şu popüler çocuklardan sadece biriydi Mert.

Her ne kadar bizden 2 yaş büyük olsa da sonuç olarak aynı sınıftaydık ve onun gerçekten iyi bir çocuk olduğunu biliyordum. Bu yüzden Dilara ile sevgili olması için birçok kez dua etmiş olabilirim de...

Saçma olmayan ve tanrıya dua ettiğim nadir şeylerden bir tanesi bence.

Dilara yavaşça yanımdan uzaklaşırken ben de salonun en köşesindeki masaya geçip garsonun elmalı olduğunu söylediği meyve suyunu yudumlamaya başladım.

"Ahh tanrım, bu meyve suyunun tadı acı!"

Derken, Oğuz Hoca tam da karşıma oturdu.

Ani gelişi irkilmeme sebep olmuştu.

Elindeki kadehi benimkine tokuşturup;

"Peki ya elinizdekinin meyve suyu olmadığını söylesem güzel bayan?"

UFAKLIKWhere stories live. Discover now