俄雨

242 36 30
                                    

Yüzü beyaz bantlara sarılmış yorgun adam, gökyüzünün gözyaşlarını döktüğü bir günün sabahı yeniden ziyarete gelmişti genç aşığını.

Yüzündeki dikişler acısa dahi, sevdiğinin mezarının üstünde duran mektuplara buruk bir tebessüm oluştu yaralı yüzünde. Adını bile bilmediği askerlerden hediyeler vardı, aynı askeri birlikten tanıdığı dostlarından da notlar ve hediyeler duruyordu. Geçen perşembe geldiği ziyarette bıraktığı glayörlerin yanında bir demet iris gördü. Üstünde yağmur damlaları yüzünden ıslanmış, italik bir el yazısı ile not bırakılmış küçük bir mektup kağıdı vardı.

Levi kafasını biraz mektuba yaklaştırdığı zaman yazıyı net görebildi, "Saygılarımla, Mikasa Ackermann."

Bu isim ve yanında duran iris Levi'ın yüzünde bir tebessüm daha oluşturdu. Şu an ne kadar serin esen rüzgar cildine çarpsa da, yeğeninin buraya geldiğini anlamak güzel hissettirdi. Sahi, ne zaman gelmişti? Bunu düşünmeden edemedi.

"Merhaba."

Arkasından gelen tanıdık, narin ses tonuyla tekerlekli sandalyesini çevirmeden boynunu çevirerek arkasına baktı. Tanıdık, güzel bir yüz. Üstünde de yaralı bir gülüş.

"Sizi burada görmek güzel..." dedi otuzlarındaki kadın, kırmızı atkısını düzeltirken. Levi, ona döndüğü zaman ise neredeyse onun oturur pozisyonda olduğu zamanki boyuna eş değer boyda bir çocuğun kırmızı atkılı kadının elinden tuttuğunu gördü. Şaşkınlığını gizleyemedi.

"Merhaha Mikasa." Dedi Levi, yüzündeki durgun ifadeyi koruyarak. Karşısındaki kadın gülümseyerek elini tutan çocuğa döndü. "Eren, bu Levi, senin deden sayılır."

Levi, duydukları karşısında göz bebekleri kocaman açılmıştı. 'Deden sayılır.' bu cümle, onu cidden bir baba gibi hissettirmişti.

Küçük çocuğun bakışları ise yaralı adamın tek gözüyle karşılaştı. "De-de." Pembe dudakları arasından dökülen bu isim, Levi'ı tuhaf, ama bir o kadar mutlu etmişti.

"İsmi..?"

"Eren."

Levi bir Eren'e, bir de Mikasa'ya bakıyordu. Küçük çocuk da aynı şekilde, anne ve dedesinin sessizliği arasında şaşkın kalmıştı. Annesinin elini bırakarak cebinde taşıdığı deniz kabuğunu çıkardı. Levi'ın gözleri ise küçük çocuğu takip ediyordu, annesinin de öyle.

"Merhaba bayan Zoe. Annem, babam ve dedem sizi çok seviyor. Bizi unutmayın olur mu?" diyerek küçük avucuna büyük gelen deniz kabuğunu mezar taşına bıraktı. Bu görsel karşısında Ackermann'ların gözlerini daha da dolduran şey, küçük çocuğun mezar taşına sarılması olmuştu.

"Eren, gitme vakti oğlum." Dedi Mikasa, terli ellerini pembe eteğine sürerken. Bulunduğu durum onu biraz germişti. Levi, kısa bir süreliğine küçük Eren ile göz göze geldiğinde tek gözünü kırparak bir gülümseme verdi küçük oğlana. Küçük oğlanın ela gözlerinde gördüğü heyecanı nerede görse tanırdı, Jaeger'in heyecanı.

"Görüşürüz dede!" diye el salladı küçük oğlan. Dedesi de sargılı eliyle ona ve yeğenine bakarak elini salladı. Mikasa son bir kez ona bakıp gülümsediğinde içinin ısındığını hissetti. Giderken yeğeni ve küçük torununu seyretti.

Zaman çoğu şeyi değiştirebilirdi, ancak asla yaşanmışlıkları silecek kadar güçlü olamazdı. Yalnızca acıyı hafifletir, ve yeniliklere yelken açmada yanınızda olurdu. Belki de o kadar acımasız değildi zaman, öyle değil mi?

Levi Hange'ye döndüğü zaman, Eren'in bıraktığı deniz kabuğunu detaylıca inceledi. Güzele benziyordu, bir o kadar da tanıdık.

"Belki de şu an o Jaeger ile birliktesindir Hange, hm?"

Anıları aklına gelirken, diğer dostları da aklına birer birer geliyordu. "Belki de Erwin bile oradadır, değil mi?" dedi gülümseyerek.

"Şu anlık bunu bilemeyeceğim, ama oradakiler sana iyi bakmazsa... Çok bozuşacağız demektir."

Güneşin batışı kendini belli ederken Levi gökyüzüne bir defa daha baktı. Derin bir nefes aldı.

"Bu havalar bana özeldir umarım Bayan Zoe..." Vedasını ettikten sonra, evine dönmek için ilerlemeye başlamıştı. Sandalyesi ile ilerlerken, aklına takılan bir isim vardı.

Eren.

~

Birkaç saatlik yolculuğun ardından, geçmişte yaşadığı bölgeye gelmişti Levi. Yüksek bir tepeye çıkarak boş arazide duran tek ağacın yanına doğru ilerledi.

Sözcükler boğazından çıkamazken, tüm dünyanın özgürlüğünü sağlayan çocuğun gömüldüğü toprakta ellerini gezdirdi.

Siyah ceketinin bir köşesine sıkıştırdığı papatya tanesini toprağın üzerine koydu.

"Papatyalar yeni başlangaçları ifade eder, küçük fare."

Seneler geçse dahi, küçük fare ismini ondan başkasına söylememişti. "Sanırım artık yeni bir küçük faremiz var, Eren. Dua et, senin gibi olmasın..." diyerek güldü.

Gökyüzü turuncu ve pembe tonları arasındayken, kararmaya başlamıştı. "Gitme zamanı, Jaeger."

Oradan ayrılırken son kez arkasına dönüp mırıldandı; "Dalga geçiyorum... Umarım senin gibi olur."

Ve bu, Levi'ın Eren'e yaptığı ilk ve son ziyaretti.

-

俄雨 : japonca, sağanaklı havaları anlatan bir kelime.

iris : 'hatıra' anlamına gelen bir çiçek türü.

𝐖𝐞'𝐥𝐥 𝐌𝐞𝐞𝐭 𝐀𝐠𝐚𝐢𝐧 • 𝓵𝓮𝓿𝓲 𝔁 𝓱𝓪𝓷𝓰𝓮Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin