monde sans pitié.

196 33 3
                                    

O günden sonra, Levi Hange'ye olan ziyaretlerini azaltmıştı. Her ne kadar bunu bencillik olarak görse de, onu şu an omuzlarında taşıyan kızını kıramazdı, değil mi?

Kendisini de kırmamalıydı, yorgun adamın dinlenmeye ihtiyacı vardı...

Tek bencillik olarak gördüğü şey de bu değildi. Onca savaştan sonra, hayatına son veren bu kadın, şu an yaşayan çoğu kişiden daha çok hak ediyordu. Bu da, merhametsiz dünyanın bencilliğiydi. 

Ceberut dünya, onu sevdiğinden ayırmıştı.

Artık sevdiğinin mezar taşı, gittikçe eskiyor, paslanıyordu. Eskiden hissedemediği bacaklarının üzerine oturup, elindeki senelik mendil ile o kirleri temizlerdi. Sevdiğinin yattığı toprağı pırıl pırıl yapardı. Bunu hak ediyordu, bunu ona borçluydu. Zira o da kendisinin karanlık, sisli hayatını pırıl pırıl bir şekilde bırakarak gitmişti.

Artık tutmayan tek şey bacakları değildi, kalbinin atış hızı her geçen gün yavaşlıyordu. Aldığı nefesler, daha uzun ve yavaş hale gelmişti. Bu dünyadan uçma vaktinin geldiğini o da biliyordu, ama üzmek istemeyeceği bir kızı vardı. Bu yüzden ölümünü oldukça erteliyordu, eğer isteseydi, yük olmamak adına kendi canına kıyardı. Ama işte, bir babanın kızına olan sevgisi...

Aslında, korktuğu şey ölüm değildi...

Sevdiklerinin üzülmesiydi.

Fakat bu yorgun adam da dinlenmeyi hak ediyordu. Bunu düşündüğü için çok mu bencildi? Kimse bilemez. Kendi isteği adına, sevdiklerini üzmeyi göze alamazdı. 

Ölüm o kadar mahuf değildi. İnsanlar, yalnızca ölümü bilmiyorlardı. Bu yüzden korkuyorlardı, aynı seneler önce devleri bilmedikleri için korktukları gibi. 

İnsanların yaşamı, bir tiyatro oyunu gibiydi. İlk perde, açılış zamanıdır. İnsan doğar, yaşamı tanımaya başlar, devasa dünyayı görür. İlk perde her zaman en kısa ve ihmalkâr olan kısımdı. Anılar net hatırlanmazdı. Sonra, perdelerin sahnedeki süreleri artardı, çünkü insan içinde bulunduğu durumu tanırdı, insan yaşamı tanırdı. Son perdelerde, sahnenin perdesi daha yavaş açılırdı, çünkü sahnenin sonuna gelinirdi. Sahneye vuran yoğun ışıklar kısılır, sessizlik çökerdi. Son sözler söylenirdi, son kez izleyicilere bakılır ve veda selamı verilirdi.

Bu, insanın hayatıydı.

Peki ya sonra?

Perde kapanır, ancak kişinin içinde bulunduğu yaşam bitmezdi. Perdenin arkasında da başrol yaşamaya devam ederdi, yalnızca bunu seyirciler göremezdi. Bazen, perdenin kapanışını izleyerek o salondan çıkmak zordur. Çünkü perdenin arkasına giden kişiyi bir daha asla göremeyeceğini, sana izlettiği şeyler için ona teşekkür edemeyeceğini bilirsin. Ama izleyenin de, oynayanın da hikayeleri devam eder.

Hange ve Levi, birbirlerinin hayatında hem oynamıştı hem de izlemişti. Ta ki, öbürünün perdesi kapanana kadar. 

Hem bir tiyatroyu izleyip, hem de oynayabilir miydik? Eğer cevabımız evet ise, bu demektir ki o kişinin hayatında önemli bir role sahiptik. Onlar da öyleydiler, kimileri onlara eşi benzeri olmayan aşıklar derdi, kimi ise ruh eşleri. Ruh eşleriydiler...

Birisinin ruh eşi olmak, o kişiyi tamamlamak demektir. Bunun kaynağı nedir, bilir misiniz? İnanılana göre, Tanrıların ve İnsanların Babası Zeus, insanları yaratırken iki bedenli varlıklar olarak yaratmış. Ancak bu görüntü, ona ürkütücü gelmiş, bu yüzden bir bedende birleşen iki insanları ayırmış. 

Bazen; ayrılan o iki beden, birbirlerini bulur. 

Yalnızca insan, kendisini tamamlayan parça ile geçirdiği zamanı iyi bilmelidir.

Çünkü bazen bulmak için de, veda etmek için de çok geç olabilir.

Ya da, hiç vaktiniz olmayabilir.

𝐖𝐞'𝐥𝐥 𝐌𝐞𝐞𝐭 𝐀𝐠𝐚𝐢𝐧 • 𝓵𝓮𝓿𝓲 𝔁 𝓱𝓪𝓷𝓰𝓮Where stories live. Discover now