40

1.4K 157 290
                                    

Önünde durduğumuz okul binasına bakarken, her şeyin daha güzel olacağına dair kendimi ikna etmeye çalışsam da üzerimdeki gerginlik ve korkudan kurtulamıyordum bir türlü.

Zorbalığa uğra, bir süre fiziksel ve psikolojik şiddete göz yum, dayanılmaz seviyeye geldiğinde okul değiştir ve tekrar zorbalığa uğra, tekrar okul değiştir... Hayatım bir kısır döngüdeydi sanki ama bu sefer yalnız değildim.

Hayatı kendime zehir edip, yataktan çıkmadığım bir haftanın sonunda her şeyi göze alarak, radikal bir kararla aileme her şeyi anlatmıştım ve beklediğimin aksine bir haftadır hiç olmadığım kadar huzurlu hissediyordum. Üstümden bir yük kalkmıştı sanki aileme açılmamla.

Hiçbir zaman çok baskıcı insanlar olmasalar da her şeyi öğrendiklerinde verecekleri tepkiyi kestirmek pek mümkün değildi. Ancak beklediğim gibi bana kin kusmak ya da evlatlıktan reddetmek yerine destek olmuş, bu süreci birlikte atlatacağımızı söylemişlerdi.

Babam, gözlerimdeki endişeyi fark etmiş olacak ki elini omzuma koyup güven verici bir şekilde gülümsedi ve omzumu sıktı babacan bir tavırla.
"Ne olursa olsun yanındayız, bunu sakın unutma."

Annem de aynı şekilde gülümseyip, "Bir daha aynı şeyleri yaşamayacaksın, korkma. Seni çok seviyoruz ve her zaman destekleyeceğiz." Dediğinde, içim biraz daha rahatlamış ve başımı sallamıştım. Bugüne kadar onlara kendimi anlatmayıp, her şeyi içime attığım için kendime kızsam da artık geçmişe takılı kalmayacak, önüme bakacaktım. Onların yanımda olduklarını, arkamda durup bana destek olduklarını biliyor olmak muhteşem bir güven veriyordu.

İkisine de sarıldım ve dik bir duruşla bahçeye girdim. Bundan sonra tek başımaydım ama bu sefer çok daha güçlüydüm. Ne kendimi ezdirmeye ne de zorbalıklarına boyun eğmeye niyetim vardı.

Bahçedeki birkaç kişinin bakışlarını üzerimde hissetsem de çekinmeden hepsinin gözlerine baktım tek tek. Yoongi, Samet ve Axel'in yokluğu daha ilk dakikadan kendini belli ederken, onlar olmadan zorlanacağımı biliyordum ama güçlü olmak zorundaydım.

Dik bir duruşla okul binasına girdim. Ders saati olduğu için etrafta pek öğrenci olmasa da, tek tük olanların da meraklı bakışları beni bulmuştu. Kim olduğumu sorguluyorlardı muhtemelen.

Yeni sınıfımın önüne geldiğimde, sessiz koridorda yankılanacak kadar derin bir nefes aldım ve kapıyı çaldım gerginlikle. İçeriden gelen 'Gir' komutuyla kapıyı açınca, öğretmen masasının önünde kollarını birleştirmiş genç kadını gördüm ilk önce, bana gülümseyerek bakıyordu. Yutkunup sınıfa doğru bir adım attım ve göz ucuyla sıralara baktım. Gördüğüm kadarıyla herkesin bakışları benim üstümdeydi ve bu inanılmaz stres olmamı sağlıyordu. İnsanların odak noktası olmayı sevmiyordum.

"Hoş geldin Hoseok. Gel bakalım." Diyen öğretmenle, tedirgin olsam da dik duruşumu bozmadan biraz daha yaklaştım emin adımlarla. Sınıfın ortasında durduğumda, yaslandığı yerden ayrılıp yanıma geldi ve elini omzuma koydu.

"Hoseok yeni sınıf arkadaşınız." Dedi pür dikkat bizi izleyen öğrencilere bakarak. "İyi anlaşacağınızdan eminim."

"Acaba sevgilisi var mı? Ayy!"
Bir kız grubunun kıkırdayarak fısır fısır konuşmasıyla tüm bakışlar onlara dönerken grubun içindeki bir kız, ayılıp bayılıyor gibi hareketler yapan kızın saçını çekmiş ve uyarı dolu bir bakış atmıştı.

"Şu boş yere geçebilirsin, Hoseok."

Onların bu saçma hareketlerine tepki göstermeden hocanın gösterdiği yere başımı çevirdiğimde, en arka sırada oturup bana sırıtarak bakan çocukla göz göze gelmiştim. Sırada tek başına, gevşek bir şekilde oturuyor ve bakışlarını benden çekmeden arsızca sırıtıyordu. Anlamsız yüz ifadesine kaşlarımı çatarak bakınca sırıtışı daha da büyümüş ve göz kırpmıştı.

DAEGU KEKOSU - SOPEWhere stories live. Discover now