-3-

196 89 266
                                    


"Demedim mi!" diye azarlıyor beni us, elinde belgeleriyle. Duyuyorum, toparlanıyor etrafıma eski günlerin karanlığı. Dokunuyor her biri omuzuma soğuk elleriyle. Dost kalacağım onlarla belli ki yuva edinene kadar bir mezarlığı. Ne diye, ne diye yasak bu bedene esrik bir an? Abanoz bir sandığın içinde çürümek işte bu yaşam! Ellerime verseler anahtarını, açacağına inanmam. Ben anı kırıntılarının arasında parçalanmaya doğmuşum.


Ya sen, ey sevgili, parlamayacak mısın gözyaşlarımda can ışığımı söndüren bir yıldız gibi? Bir kuş olsam, vursam kendimi ölü ağaçların dallarına. Bir kuş ne kadar dayanabilir ki dokunamadığı yıldızın aşkına? Açsam kanatlarımı, süzülsem karanlığa. Bulutlara dokunabilirim belki ama yıldızlara asla.


Ya ben, neden ben, mahkum olayım tesellisine soğuk yelin? Sürtünebilecekken rüzgarı kanatlarıma ecelin! Neden hep ben olayım gönül kırıklığıyla yaşayan? Zorluk yanaşmaz güzelliğe belki ama öfke yakışır yüreğe eğer istiyorsa kan! Haberin var mı kaç kez onu gözlerimle lime lime ettiğimden? Uzak düşsün diye senden, kaç kez pençelerimin altında can çekiştiğinden haberin var mı? O sefil, o yaratık, o kahrolası varlık! Çıkıp karşısına derdim ölümlerden ölüm beğen!


Yapmadım.


Sen geldin aklıma, yapamadım.


Beni kahreder asıl senin tek bir gözyaşın.


Çok uzaktım sana. Çok uzaktın bana. Kim bilir, belki bir aşk meyvesi bile vardı aramızda. Ama ne bilir mesafeleri yüreğe har hatıralar? Belki tadamadık beraber el ele anları. Ama toprak unutur mu hiç, yağmadı diye bulutları? Yapmadım mı? Bile bile iki hayatın arasına bir gölge gibi sokulmadım mı? Sırf seni göreyim diye bir daha bir daha yanına uğramadım mı? Ve en sonunda o öpülesi ağzından o sözleri duymadım mı?


Mal getiriyor, dedin.

Konuşmaya yer arıyor, dedin.

Yeni baba olmuş, dedin.

Sürekli çocuğunu ve karısını anlatıp duruyor, dedin.


Basit bir bıkkınlıktı belki seninki ama sen bana en güzel sözleri söyledin.



***


İşte çözüldü düğümü nefesimin. Doldu içim hayatla yeniden. Azarlama sırası bende artık kendi kendimi, şimdi dikilip sırıtma sırası bende. "Hiç de bile! Öyle değil işte!" Duy, ey akıl, yüreğimin galip sesini. Duy ve bir notaya dayanmadan çıkarma sesini. İnanmayacağım artık dipsiz derinlerden fısıltılara. Sebebini bilmeden ölmeyeceğim bıçağının ucunda.


Duydu.


Ve çıkardı parlak demirli bir tane daha.


Haklıydı. Bu sefer haklıydı. Ben hep 'sen' dedim. Ama gelebilir miydi ardına 've ben' ? Kursam da hep cennetin hayalini, gerçekten bulabilir miydim tek melekli cenneti? Sen olabilir miydin o cennetin tek meleği? Yoktu belki dalında başka bir kuş daha. Ama ben uzanabilir miydim o dala? Beteri, uçup gider miydin ben konsam yanına? Söylemez miydik en tatlı cıvıltıları beraber? Kanadım değer miydi kanadına?


Of!


İşte uçuşuyor akbabalar tepemde, gidip de yine düşeyim çöllere diye. Yine mi koparacaklar parça parça etimi? Yoksa kumlar saklayacak mı altında bu sefer cesedimi? Peki ya hayat buluyorsa bir sevda mezarlıkta, ölümden hiç kaçabilir mi?


Of!


Ne edersin? Ben bıktım aynalarla çatışmaktan, söyle sevgilim sen n'edersin?


Gidemezsin.


Eğer denemişsen ölü toprağında bir gül yeşertmeyi, öylece gidemezsin. Korursun onu ruhlara ve kullara karşı. Güneşi tutup serersin üzerine, gitsin diye kökleri derinlere, derinlere.


Değil mi?


Peki, ben neden yapmıyorum bu söylediklerini?


Varsın parçalansın kılıcım ellerimde, ben korkakça uzatmayacağım zeytin dalını güvercine.

AşksiyahıTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang