-8-

73 45 25
                                    


İsterdi. Ama ister miydi sensizlikle kalmak baş başa? Hiç ister miydi silmeyi, üzerine bıraktığın damlaları senin ona? Olmuyordu işte. Bir rengi seve seve kabul ettiğinde kağıt, bir daha üzerinden çıkmıyordu. Sararsa da beyazı o rengi unutamıyordu. Duruyordu işte. Senin kaleminden her çizgi bir bütün olarak duruyordu. Yılların yırtıcı sularına kapılsa da her yaprağım, o durmaya devam edecek anılarımın en tatlı köşesinde.


Peki ya sen? Biliyorum, hatırlamak bile istemiyorsun beni. Ama sen, neden sen istedin zihninden silmeyi kendi eserini? Neden izin verdin koyu siyah dalgaların yakmasına beni ve seni? Ah, ben, ben gönül korkusunun aleviyle titremeyi gerçekten hak ettim mi? Pişman değilim. Hiçbir âna pişman değilim asla. Ama soruyorum şimdi kendime, ben seni istediğim gibi sevmeyi gerçekten hak ettim mi?


"Hayır," dedin. Soruma değil cevabımaydı bu yanıtın. Sıkılmıştın. Benden değil kendinden sıkılmıştın. "en azından bu kadar değil." Kısa bir görüşmeydi seninle, iş yerinde. Ama uzun süre seni düşündüreceği belliydi.


"Deneyeceğim, demiştin. Denedin. Yaptın işte, gördün. Neden çıkarmak istiyorsun şimdi kendini aramızdan?"


"Kendimi değil. Onu... Kendime de yer kalsın istiyorum."


"Sen hep varsın," dedim sana karşı çıkmaya biraz çekinerek. Gömleğinin cebindeki mavi kaleme işaret ederek, "o da tıpkı bunun gibi bir araç. Senin yerine geçemeyecek, ancak elinde olabilecek bir araç."


"O halde," dedin ve kalemini çıkarıp aldın cebinden. Fırlatıp attın arkana, nereye gittiğine bile bakmadan. "bir süre dinlenecek."


Kırılmıştım. Yürüdüm. Aldım kalemini yerden. Dönüp sana geri getirdim, görmek istedim onu yeniden tuttuğunu.


"Bir süre." dedim buruk şekilde. "Bu sürede ölmesine izin verme."


Ölmedin, onu öldürmedin de. Sen belki ayrı ayrı gördün kendinizi ama benim için tektin. Sendin. Hep demedim mi ben, birisi ancak bir araçtır hizmet eden ben'e diye? O halde kendini iki sen olarak görmek niye? Küsüp de bir parçana koparıp atmak uzaklara? Gerçi sen onu hiç sen olarak görmedin. Söyledin. Kaç kez söyledin. Sen anlattın, ben anlamadım. Sen onun gölgesinden çıkmak istedin, ben aydınlığa kızıp duymak istemedim.


Ama ben -bu kör ve aptal ben!- anlamadım mı senin nasıl rahatsız olmaya başladığını? Onu çekip de aramızdan sadece benle kalmaya çalıştığını? Ama ben istedim işte hayıflanmamayı. Yaprağında iken gülün dikenine dokunamamayı. Yanlış yapmadım, eğer sorarsan bana. Dikenine aşık iken gülün ne gerek var koklamaya? Diyorum sana işte başından beri. Aramıza sakın sokma belkileri.


Ve bir gün geldi. "Belki" değildi o zaman kızdıran seni. "İşte" idi. Ya birisi ya da sadece birisi.


"Ama," dedim sana yalvarır gibi. Rahattık bu sefer. Çevremiz rahattı. Ama biz rahat değildik. "böyle böyle geçirdik biz iki yılı. Nasıl tutamazsın hala el ele kendinle aynı sevdayı?"

AşksiyahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin