25: sözünü tut

525 62 57
                                    

Jeon Jisoo'dan

Yoongi gideli neredeyse on saat olmuştu ve gözüme uyku girmiyordu. Çünkü Yoongi telefonlarımı açmıyordu. Hatta sadece o değil. Jungkook ve Jimin'de açmıyordu. Resmen kafayı yiyecektim.

Kimi arayacağımı bilmediğim için de saatlerce evde bekliyordum. Yoongi'nin evine gitmeyi düşünsemde çatışma işi beni korkutmuştu. Başıma ne geleceğini bilemezdim ve böyle bir tehlike almak istemiyordum.

Uzun süredir beklemelerim sonucu telefonumun zil sesi ile masanın üzerine koyduğum telefonumu hızlıca elime alıp kimin aradığında dahi bakmadan yanıtlamıştım. "Alo?" Anında konuştuğumda karşıdan yorgun Jimin'in sesini işitmiştim. "Beni tam 12 kere aramışsın Jisoo?" Ah o kadar olmuş muydu?

"E-evet üzgünüm. Fakat Yoongi telefonlarımı yanıtlamıyor. Evden de hızlıca çıktığı için onun adına endişelendim. Senin haberin var mı?" Arada yine kekelemiştim ama bunu uykusuzluğum ve heyecanıma verdim. Gece saat 3 olmuştu çünkü. Ve alkol almama rağmen uyumamış olmam zor bir sınavdı.

"Yoongi'den haberim var. Kaza yapmış Jisoo."

"Ne?" Resmen cırlayarak oturduğum yerden kalktığımda kalbim o kadar hızlı atıyordu ki elim ister istemez göğsüme gitmişti. "Tanrım! Ne kazası? O iyi mi Jimin?"

"İyi diyemem. Yani yoğun bakımda. Çok kötü bir kaza geçirmiş Jisoo. Sikeyim, araba hurdaya çıktı. Defalarca takla atmış." Bunları o kadar kötü bir ses tonu ile söylemişti ki resmen tüm bedenim karamsarlık ile kaplanmış ve gözlerim dolmuştu. "Hastanenin adresini at! Çabuk!" Cevap beklemeden telefonu kapattığımda odama koşup üzerime hızlıca bir şeyler geçirmiş ve makyajı es geçip önemli eşyalarımı çantama attıktan sonra evden çıkmıştım. Kapının önünde ki arabama binip telefondan adrese baktıktan sonra ise arabayı çalıştırıp hızlıca hastaneye sürmeye başlamıştım.

Hızlı olmam sayesinde kısa bir sürede geldiğim hastanede ise danışmaya ismini sorsam da böyle bir hasta olmadığı cevabını almıştım. İlk başta kaşlarım çatılsada bunun Yoongi'yi korumak için bir taktik olduğunu anlayıp yeniden Jimin'i aramıştım. Beni alıp Yoongi'nin kaldığı odanın önüne getirdiğinde ise kendisi bir şey söylemeden gitmişti. Sanırım amacı beni yalnız bırakıp duygularımı içimde tutmamamı sağlamaktı.

Koridor genel olarak boştu. Sadece odaların önünde benim gibi bekleyen bir iki kişi falan vardı. Hiç birini tanımıyor olsam da oldukça gerilmiştim. Ayrıca karşı koltukta oturan iki koruması da işlerimi zorlaştırıyordu.

Yine de derince yutkunup gözümden akan yaşlar ile odanın içini gösteren camın yanına gitmiştim. Çok hızlı nefesler alıp veriyordum ve bunun tam olarak sebebini kestiremiyordum. Heyecan? Gerginlik? Ya da boğazıma dizilmek için bekleyen hıçkırıklarım?

Tanrım, canım neden bu kadar yanıyordu? Kalbim öyle bir sıkışıyordu ki sanki az sonra parçalara ayrılacaktı. Titreyen ellerimden birini cama koyduğumda Yoongi'ye baktım. Başında bir sargı vardı ve yüzünde morluklar doluydu. Ağzında bir oksijen maskesi vardı. Kolunda serumlar ve yanı başında kalp ritimlerini ölçen alet. Karnında da sargılar olduğuna yemin edebilirdim.

Dudaklarım titrerken onları birbirine bastırdım ve hafifçe burnumu çekip buğulu gözlerim ile ona bakmaya çalıştım ama bakışım o kadar bulanıktı ki. Elimle hafifçe cama vurduğumda içime tutamadığım üzüntüm ile konuşmuştum. "Hani gelecektin! Söz vermiştin, sorun yoktu hani!" Ağlayarak konuştuğumda kaçan hıçkırıklarıma engel olamıyordum. "Yalancı adi herif!" Sesim yükseldiğinde bağırtım yüzünden bana dönen yüzleri hissetmiştim. "Eğer buradan çıkamazsan, seni mahvederim. Sözünü tutmadığına pişman ederim seni Min Yoongi. Duydun mu beni? Pislik!" Ağlamam şiddetlenirken kendimi nasıl durduracağımı bilmiyordum.

black swans, lisgguk yoonsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin