ep.5: birlikte dans ettiler.

12 3 0
                                    

Akşam olmuştu yine. Kara bir bulut beni kaplamıştı. Önümü göremez olmuştum. Hala bir yerlerde çırpınma vardı, bir çırpınış hayatta kalma mücadelesindeydi. O çığlıkları dinlemek istemedim. Sadece önümdeki kapıyı kilitledikten sonra evimde rahat edebilirdim.

Ama başkasına ait bir bağrış duydum. Çok içliydi. Çok farklıydı.

"Durun, kapamayın lütfen!" diye bağıran kişi, yeni yeni çıkmış ve kendini gösteren ay'ın kendisiydi sanki.

Derin derin nefesler alıp, elini koluma koydu.

"Lütfen, en azından bir kahve alabilir miyim?"

Nefesini toparlamaya çalışan o ay, tüm bulutları çekmiş ve her tarafı ışıldatmıştı.

"Ah, tabi!" dedim.

Sesim biraz heyecanlıydı sanki, umursamak istemedim.

Kapıyı tekrar açtım, loş ışıklı kafede ilk oturduğu yere geçti.

"Bu sefer ne istersin?" dedim.

"Cappucino'yu denemek istiyorum." dedi.

Tezgah arkasında işime tam olarak dönemiyordum sanki. Aklım hala, çaprazımda ve gözüme takılan o kişideydi.

Bu sefer bir gömlek ve kazak giymişti. Paltosu sandalyelerden birine düzgünce konulmuştu. Elinde sarılı bir yara bandı vardı, baş parmağı ile onun etrafında gezdiriyordu.

Cappucino'yu bulduğum en güzel bardağa yerleştirdim. Ona doğru götürürken bana döndü. Sıcacık gülümsedi. Kahve içindi sanırım.

Yavaşça bir yudum alırken, kaşlarını büktü.

"Yoğunmuş..." dedi.

"Ama fena değil... En azından senin yaptığın daha hoş."

Arkasından gelen o gülümseme... Gözlerimi alamadım.

Ben, tabir edemiyorum. Bir bu kadar parlak, ama bir bu kadar da özel hissettiren bir gülümseme...

Nefes alışım durdu, gözlerimi kırpamıyorum. Onun her anına tanık olmak istiyorum.

Ben, o burada kalsın istiyorum. İçimdeki isteği dindiremiyorum.

"Ben kalkayım artık, zahmet verdim." dedi.

"Sadece..."

Yüzünü indirdi. Elleri ile oynuyordu.

"Sizi görmeden eve gitmek doğru gelmedi, bilmiyorum."

Dediğini idrak edene kadar gitmeye yeltenmişti. Ama istemiyordum. Buradan gitsin istemiyordum.

Ayın, bulutlar arasında karışsın istemiyordum.

"Bekleyin!" dedim.

Durdu, ama sırtı bana dönüktü.

"Geçen gün bir kek yapmayı denedim. Denemek ister misiniz?"

Arkasını yavaşça döndü. "Gerçekten mi?" der gibi bakıyordu.

Ben hemen içerdeki dolaptan pastayı çıkardım. Ve yanına koşturur gibi gittim.

"Birlikte yiyelim." dedim.

Yüzü dağınıktı. Ağzı hafif açılmış, kulakları loş ışıktan görebildiğim kadarıyla kızarmıştı. Göz bebekleri kıpır kıpırdı. Göğsü daha hızlı inip kalkıyordu.

"Olur." dedi. "Yiyelim."

Dükkanın arka terasında, demir sandalyelere oturup meyveli kremalı pastayı yedik.

Yoldan geçen arabalar, üzerimizdeki yıldızlar, ay ve inci çiçeği. Dramatik bir rahatlıktı bu.

"Yoğunmuş..." dedim. Şaşırdı.

"Kremayı mı kaçırdım acaba?" dedim. Ama tamamen bir yalandı.

Yoğun olan bu ortamdı. Yoğun olan yeni anılar ve yeni başlangıçlar için adımlarımdı.

Yoğun olan, onu unutabiliyor olmamdı.

'4. bölümün kısalığına rağmen 5. bölümü uzun tutarak dengeledim gibi. Yazarken çoğu kez roman yazar edasıyla yazmaya geçiş yaptığımda direk bıraktım ve üzerinden zaman geçtikten sonra tekrar başladım. Çünkü daha şiirsel cümleler ile anlatımla başlamışken anlatımı değiştirmek garip kaçıyordu her şekilde.

someone came to my coffee shop today | eunhaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin