19.Bölüm

1K 418 38
                                    

Çıplak ayaklarımı koltuğun ucuna dayamış, bacaklarımı karnıma çekmiş bir şekilde Giray'la birlikte yola çıktık. Benim için bir anlamı olmasa da bugün hava güneşliydi. Gecenin ayazını soğuk beton zeminde geçirdiğim için üzerimde bir ürperti vardı. "Muhtemelen hasta olacağım," diye geçirdim içimden. Başımı cama dayamıştım ve Giray'a bakmaktan kaçınıyordum. Arabaya bindiğimizden beri hiç konuşmamıştı ve genelde de konuşmazdık ama şimdi bu, beni tedirgin etmeye başlamıştı. Birden bağırması ve direksiyonu yumruklaması irkilmeme neden oldu.

"Siktir! Siktir! Siktir!"

Araç yalpalanıyor, yolda zikzaklar çiziyordu. Kısa zaman önce büyük bir kaza atlatmıştık ve tekrarlamak istemiyordum.

"Giray ne yapıyorsun? Sağa çek," dedim.

Beni duymamış gibiydi. Yanımızdan geçen arabalar kornalarına uzun basarak bize küfür ediyordu. Direksiyonu yumruklamasa uzanıp tutmaya çalışıyordum ama panik olmuştum. Giray'ı kolundan çekiştirdim.

"Kahretsin! Allah beni kahretsin!" dedi.

"Giray kaza yapacaksın. Dur."

Çok hızlı gitmiyorduk ama yol virajlıydı ve ben aksiyon kotamı doldurduğum için yeni bir heyecan istemiyordum. Sağa çekip durduğunda tarihi Şile Feneri'ni çok net görüyordum. Arkasında da hırçın dalgalarıyla ünlü, Kara Deniz vardı. Derin nefes aldım ve sakinleşmeye çalıştım.

Giray, iki elini direksiyonun üzerinde birleştirdi ve başını da ellerinin üzerine koydu. Bir damla yaş, pantolonunun üzerine düştü. Bunu kesinlikle görmüştüm. Başımı dizlerimin arasına gömdüm ve hıçkırmaya başladım. Ağlama seansımı evde yaparım diye düşünmüştüm ama Giray'ın bana eşlik edeceğini hiç hesaba katmamıştım.

Bir süre herkes kendi alanında ağladı. Benim arada kaçan hıçkırıklarımdan başka, ortamda ses yoktu. Sessizliği, Giray'ın yürek burkan sesi böldü.

"Aklımı kaçıracağımı sandım. Sana ulaşamayınca soluğum kesildi. Yoktun, gitmiştin, belki de ölmüştün. Seni hiçbir zaman koruyamadım, koruyamıyorum. Benim yüzümden hep zarar görüyorsun," dedi.

Konuşurken sesi titremişti. Burnumu atletime sildim ve başımı sakladığım yerden çıkardım. Giray bana bakıyordu ben de bacaklarımı altımda toplayıp tüm vücudumla ona doğru döndüm.

"Sen beni iki kez ölümden kurtardın Giray. Sorun sende değil."

"Neler yaşadığını izledim Canfeza. Adımı haykırmışsın. Hem de kaç kez. Ama ben sadece senin telefonunun konumuna baktım ve bütün gece evde olduğunu sandım. Seni arayıp da ulaşamadığım zaman saatin konumuna bakmak aklıma geldi. O zaman da sabah olmuştu zaten. Geri zekâlının tekiyim."

"Senin suçun değildi. Ben sanırım polis olmaya uygun biri değilim."

Giray'a karşı dizginleyemediğim duygularımdan ötürü bu konuyu bir süredir düşünüyordum zaten. Belki de polisliği bırakıp zamanında kazandığım İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği bölümüne başlamalıydım. Ama iki sorun vardı. Birincisi maddi açıdan geçinemezdim. İkincisi Giray'dan ayrı kalamazdım.

"Saçmalama. Bu operasyonu baştan beri istememiştin ve boşluklar olduğunu söylemiştin. Hallederiz sanmıştım. Senin sezgilerin hepimizden güçlü ve bırakmana asla müsaade etmem."

"Neyi bırakmama izin vermezsin Giray? Seni mi mesleğimi mi?" ben içimden bu soruları sorarken Giray, emniyet kemerini çözdü ve yarım vücut bana doğru döndü. Yanaklarımı avuçlarının içine aldı ve başparmaklarıyla gözyaşlarımı sildi. Gözlerinin içine bakıyordum ve acınası durumdaydım ama beni öpeceğini hiç düşünmemiştim. Bu, gerçek bir ânda ilk gerçek öpücüğümüzdü. Küçük, samimi, derin keder dolu öpücüğümüz. Otomatik olarak gözlerimi kapattım ve ona karşılık verirken ânın tadını çıkardım.

Masumiyetin Kayboluşu #Aşk-ı Polisiye III#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin