17, İki zarf

13 1 0
                                    


"Sanki oğullarımız gibisiniz." dedi James. "Öyle miyiz?" dedi Tarkan. "Evet, onlar Ağustos'ta buraya dönecekler." "Üniversite öğrencileri mi?" "Evet, sizin gibi akıllılar." dedi. James ve Tarkan böyle konuşmaya devam ediyorlardı, ben ve eşi sadece onların konuştuklarını dinleyerek yemek yiyorduk. Yemek yemeyi bitirince kahve içtik, sonra onlarla vedalaştık. Tarkan'la otele döndüm, hava rüzgarlı ve sisliydi. Yarın buradan ayrılacağımız için hazırlanmaya başladık, ama Tarkan'ın hemen hemen hiç hazırlanmasına gerek yoktu. "Senin böyle bir çantan var mıydı?" diye sordum. "Bu benim değil, içinde gözlük de, şapka da var. Hepsi Mehmet'in." "Aa, ondan mı aldın?" "Evet, öyle. Sen çantanı nereden aldın peki?" "İkinci el aldım sadece." dedim. Tarkan çantama eşyalarımı koymama yardım etti. Gece otelde akşam yemeği yedik ve odama dönüp uyumaya hazırlandım. Sanırım, Tarkan bu gece de uyuyamayacaktı. Sabahleyin veda partisi vardı, görevli bize hiç söylemeden hazırlanmıştı. Lobiye geldiğimde masada pasta vardı. Sabah sabah pasta yiyebilir miydim? O sıra Tarkan da geldi ve tahmin ettiğim gibi yüzünden uyuyamadığı belli oluyordu. Ondan biraz sonra da James ile köpek kızaklı arkadaşı geldiler. Öğleni geçtiğinde James'in eşi de geldi. Biz ayrılana kadar bol bol onlarla konuştuk.

James'in eşi o olayı hikaye olarak yazmamı önerdi bana, gerçekten beğenmişti. Açıkça yanıt veremedim, yazmayacağım da diyemedim. Böylece vaktimiz geldi, görevli bizim için taksi çağırmıştı. Bir taksi otelin önünde bekliyordu. Onlara sarıldım ve son olarak yanıma James geldi "Seninle geçirdiğim zamanı hiç unutmayacağım. Maalesef sana deniz gergedanını gösteremedim, onun yerine bir şey vereceğim." deyip cebinden bir şey çıkardı. "Bu ay parçası." dedi, gördüğüm kadarıyla normal bir taştı ve açıkça söylemek gerekirse yolda düşen bir taş gibiydi. "Sen şehrine dönünce, iki hafta içerisinde görmediğin bir şey göreceksin. Bu taş her zaman seni koruyacak. Masaya koy." diyerek elimi alıp avucuma koydu. "Tamam." dedim ve onu cebime koydum. Sonra ona sarıldım. Son olarak omzuma iki kere hafifçe vurdu James. Tarkan, "Tolga, haydi gidelim. Uçağa geç kalmamalıyız." diyerek beni çağırdı. Şoför bize bakıp şaşırdı. Tarkan da bu şoförle buraya gelmişti. Taksiye bindik, gözden kayboluncaya kadar bize el salladılar. Şoför beni hatırlıyordu ve bana deniz gergedanını görüp görmediğimi sordu. Ben sadece "Bekleyemedim." diye yanıt verdim. Şoför anlamış gibi ondan sonra bana hiç soru sormadı ve yine buraya gelirsem görebileceğimi umduğunu söyledi. Havalimanında indik. Ardından şoför bize birer portakal suyu vererek yanımızdan ayrıldı. Uçak kalkışına kadar vaktimiz vardı ve portakal suyu içerek, konuşarak bekledik.

Tarkan, "Senin gelmediğin o sabahtan beri çok uzun zaman geçmiş gibi, sadece iki hafta kadar bir süre geçti, buna rağmen sanki birkaç yıl geçmiş gibi hissediyorum. Seni bulmak için birçok şey yaptım ve denedim. Senin hakkında da bir şeyler öğrendim, hala bilmediğim şeyler var ama bunları bilmeme gerek yok. Hepsini bilmek imkansız zaten ve bir bakıma güzel bir şey de değil bence. Bunu öğrendim." dedi. Doğrusu ben de öyle düşünüyordum, sonuç olarak James'in gerçek adını öğrenememiştim ama bu düşündüğüm kadar önemli bir şey değildi galiba. Adını vermeme rağmen bırakan da vardı... James'in adını değil, onun onunla karışlaşıp karşılaşmayacağını merak etmeye başladım, adsız o kadın, bu kez kimin önüne çıkacak diye. "Biz birbirimizle ilgili birçok şeyi bilmememize rağmen iyi anlaşıyoruz bence." dedim. "Evet, öyle. Hepsini bilmemize gerek var mı? A, Tolga." dedi ve bir şey hatırlamış gibi çantasının içinde bir şey aramaya başladı Tarkan. "Bunu sana vermeliyim, babanın yazdığı bir hikaye var, hikaye metnini Yusuf Bey'in desteğiyle aldım. 'Eğer Tolga'yı bulabilirsen bunu ona ver' diye bana emanet etti." diyerek çantasından büyük bir zarf çıkardı. O büyük zarfı elinden aldım ve içine baktım. "Bir şey daha var, bunu da sana vermeliyim, bilmiyorum fakat sen bilmelisin." deyip bu kez bana küçük bir zarfı da verdi. Büyük zarfı dizlerime koydum ve küçük zarfa baktım. İçinde bir kağıt vardı, onu çıkardım. Küçük bir gazete makalesiydi, orada birinin ölümü yazıyordu. "Babam araba kazasıyla ölmüş..." dedim. "Evet, Ayşe hanım verdi bana ve bunu muhtemelen bilmiyorsundur. Baban hakkında Yusuf Bey, bir şeyler biliyor ve bizim gibi bir ilişkileri varmış." dedi sakin bir sesle.

Rüyanın Ekseni Donde viven las historias. Descúbrelo ahora