bir parça hamur bir çimdik ışık

47 10 56
                                    

ne mutlu öyle olana ve ne mutlu böyle olana diye başlayan satırlar dizildi, jimin bu satırlar yazılırken atlayamadı ortaya, bağıramadı. karanlık bir gecede birkaç arkadaşın toplanıp yaktığı koca ateşin dibinde ısınmaya çalışan minik bir çocuktu, etrafta dolanıp onu ürkütmeye çalışan hikayelere kulaklarını kapattı. bu hikayelerin asıl mesele olduğunu ve bu hikayelerin ileride varını yoğunu oluşturacağına dair en ufak bir fikri yoktu. bilseydi belki böyle olmazdı, bilseydi insanlıktan bu kadar tiksinmezdi. bilseydi, kalpleri pislik dolu insanların kafalarının içi gerçek suçluyu bulurdu, en azından bu küçük şey olurdu. ama bilmiyordu ve iyilik ve kötülüğün ne olduğu çoktan hikaye defterlerine yazılmış, bir sürü basılmış ve dağıtılmıştı. imzası yoktu, etkisi gibi. jimin de sadece yaşadı, hikaye defterlerine uygun yaşamak zorunda bırakıldı.

biri otuz dokuz geçiyordu, kafasına takacağı aletin ağırlığı cılız kolları için çoktu. daha fazla tutmasına gerek olmadığı için belki de bu ağırlığı taşımaya devam ediyordu. on sekiz yılını geçirdiği bedenin son hissettiği şeyin ölümünü çağıran ağırlık olması büyük bir intikamdı ona göre, pişman değildi, olmayacaktı. gözleri odasının önünü turladı, bakışları hemen önünde duran yoldaşının üzerindeki çürümüş narda oyalandı, bir yoldaş daha ve bir arkadaş daha diye düşündü. bu oda fazlaydı onun için, her şeydi, ait hissedemediği dünyanın ait hissedemediği bir parçasıydı. ama değerliydi. ki etkenler göz önünde bulundurulduğunda değerli olmak, küçük bir oda için çok büyük şeydi. gözleri krem rengi duvarın pisliklerinde dolaştı bu sefer, siyah kalemin eseri fakat siyahlıktan eser olmayan çizimlerin yamuklukları gözüne değdi de gözünü kapattı. elli saniye kalmıştı, hemen açtı. soğuk havanın kaynağı kış, ortağı açık cam bir kez daha işbirliği yaptı, içeriye giren rüzgar vaktinin geldiğini ve bittiğini jimin'e son kez hatırlattı. "koşmalıydım, uyumamalıydım böyle." kısık sesini duyan oda renklendi, "veda edilmez evin olmayan yerlere." oda soldu. "ama güzel kal, sana ait." tam dibinde bir yerlerde, kulağına yanaşan soğuk dudaklar elveda diye fısıldadı, nefes alışı jimin'in tüylerini oynattı, nefes vermedi. açık cam mavi kuşa ortak oldu bu sefer, oda camdan süzülüp kaçıp giderken, jimin kaskı kafasına yerleştirmişti. kaskın tam adı zihnine düştü, bilmezlikten geldi.

yatağa kör geriye doğru adım attı, ezbere oturdu, ezbere battaniyeyi kaldırdı ve ezbere battaniyenin altına girdi. anında birbirine kenetlenen ayakları birbirlerine yardımcı olurken tek bir kolunu özgürlüğüne kavuşturdu, kol yatakta yapabilecek çok şeyi olmasına rağmen öylece duruyordu. diğer kolu kaskın sağ yüzünde bulunan çıkıntıya ulaştı, nefesini aldı, tuttu. çıkıntıyı yukarı kaldırdığında, beyaz ışık açık gözlerini yummasına izin vermemişti. dijital saatin en sağında bulunan sıfırın bire dönüştüğü gözünün önünde canlandı, o harf gibi kareleşen beden milyonlarca parça olup etrafa dağılırken jimin evi yanan bir insanın çığlığına sahipti içinde, kırmızı renkli ucuz kalemle bastıra bastıra yazılan ünlemlerle doluşturmak istedi yer kalmayan defteri, ne eli vardı ne defteri, bölünerek çoğalan karelerden birinde değildi, hayır, bir yerde miydi onu da bilmiyordu, hayır. yok olmak nefes hiç almamak ve nefes almadığını farketmemek miydi? zihninde son saniyeler diye saymamak mıydı? ateşi ve suyu, bıçağı ve vuruşuların ne olduğunu bilmemek miydi? peki ya jimin hala bir insan mıydı? soruları vardı, çok fazla soruları vardı fakat birine sormadan bu soruların varlığından nasıl emin olurdu?

kareler yavaş yavaş küçüldü, küçülürken açılan mesafeler kısa süre içinde kısacık oldu. mesafeler tamamen kapandı ve tamamen yok oldu. birbirlerine giren küçük kareler büyük bir kare oluşturdu. kare küpe dönüştü, yukarıdan ve aşağıdan küpe çekilen kırmızı damlalar küpe değdiği gibi kan kırmızı küp hamur misali uzadı, ya da uzatıldı. jimin hamura doğru çekildiğinde, bir sıvının turladığını ve etrafını sardığını, kırmızı hamurla beraber sıvının içinde ayların geçtiğini, hamurla bir olduğunu ve sıvının içinden koca iki el tarafından çıkarılırken nefes almanın ne demek olduğunu bir kez daha öğrendi. kaybolan sesine yıllar gibi gelen ayların sonunda kavuştu, çığlıkları bu yeri inletirken, açılmayan gözlerinin içi yaşla doluydu.

gözlerini açtığında, yeşil bir yol ile karşılaştı.

gerçeği yok edersen gerçeğini var edersinWhere stories live. Discover now