46. Bölüm - Paçavra

535 42 22
                                    

Gözleri dolu dolu ablasına baktı. Sevinç miydi içindeki hüzün mü bilemedi ama kitlenmişti bir süre. Dökülemedi diline yüreğindeki hengame.

Yıllarca birbirine sımsıkı kenetlenmiş ve sonra yolları ayrılmış iki can bağı kardeş. Hayatta ne çıkarsa çıksın karşımıza, son sözü söyleyecek olan Rahman idi bi iznillah.

Müjdeli haberi verdiği kardeşine baktıkça yüreği buz gibi oluyordu Süheyla'nın. Yüzüne bakmadan konuşmak iyi geliyordu. Karşısındaki başka bir kimlikte başka bir insandı, gözlerindeki masumluğu hala görüyor olsa bile.

- Abla ben ne diyeceğimi bilemedim. Çok şey değişti. Ben değiştim. Sen başka bir dünyaya adım atıyorsun. Hala söz hakkım var mı ki hayatında?

- Evet yok. Söz hakkının olması için yeniden Rabia olman lazım ki bunun için kapım daima sana açık. Ancak sana müjdeli haber verdim, soru sormadım. Bir sevinçle bir duan yeterdi. Belkide hata ettim. Gözlerindeki masumluğa aldanıp bir an eskiye gittim. Özür dilerim Alevsu.

- Ben öyle demek istemedim...

Rabia sözlerine devam edecekken içeriye bir hışımla giren adam dikkatleri üzerine topladı. Gelen kişi Perver Bey'den başkası değildi.

- Alevsu!

Perver'in yüzüne büyük bir korkuyla bakıyordu Rabia. Suçüstü yakalanmış gibi ürkmüştü. Bir ablasına bir ona bakıyordu. Ablasından gelecek tepkinin de endişesini taşıyordu yüzünde.

- Sen, neden geldin?

Kaşları çatık bir şekilde Süheyla'ya bakan adam, Alevsu'yu duymuyordu.

- Bu paçavra mı senin ablan?!

- Perver lütfen...

Adamın lafını umursamazken Rabia'nın veremediği tepki yakmıştı yüreğini. Paçavra derler, gerici derler, yobaz derler... Hep derler. İslam böyle bir güzellikti işte. Söveni çok, öveni azdır ama çoğu sövenin içinde koca bir savaştır da aynı zamanda.

Oysa kendi canından, dininden birinin veremediği tepki büyük bir kayıptı. Acıydı, hüzündü...

-Lütfen öyle mi? Sadece bir lütfen! Bu mu Rabia? Özür dilerim Alevsu demem gerekiyor. Senin geçmişine, dini inancına hakaret eden adama sadece bir lütfen mi diyorsun?

Rabia zoraki yutkunuşların arasından bakmaya çalıştı ablasına. İki kızgın ateşin ortasındaydı şimdi. Ne yöne doğru gitse diğeri onu yakacaktı. Ne yöne doğru tepki verse arada kaynayacaktı. Bitkin bir haldeydi. Ne gücü kalmıştı ne neşesi.

- Cevap versene Alevsu?! Şu kadına haddini bildirmek senin görevin!

İki bakıştan kaçmak için arkasını dönüp dışarı çıktı. Perver Bey ile başbaşa kalmamak için arkasından gitmeye yeltenen Süheyla'ya engel olmuştu öfkeli adam.

- Sen dur bakalım! Dışarı çıkıp aklına gireceksin değil mi?! Seni küçük şeytan seni!

Karşısındaki cahille tartışmanın ne kadar boş ve anlamsız olduğunu iyi biliyordu. Zira laf dalaşından başka bir boyuta gelmeyecekti mesele.

- Hakaretleriniz bittiyse lütfen burayı terk edin!

- Yok öyle! Burası benim mekanım. Sen terk edeceksin burayı!

- O halde engel olmayın da terk edeyim. Ne fitneliğiniz varsa buyrun görün!

Düşündü. Haklıydı. Hem engel oluyordu hem de sen terk edeceksin diyordu. Nasıl bu kadar sakin ve pratik zekaya sahipti, anlam verememişti.

....

Asil Kokulu KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin