Hellö! Nabersiniz?
İlk defa gece yarısı paylaşacağım, sözümü tutuyorum. Ben zaten gececiyim, bakalım kimler gececiymiş.
Yıldızı patlamayı ve satır aralarına yorumlarınızı bırakmayı unutmayın🦋
BÖLÜM 11
GRİ İÇİN SAVAŞ
Mirza ve Kunter'in kavga etmelerini bekliyordum ama meydana ring kurulmasını beklemiyordum. Mirza, sanki bu günlük aktivitelerinden biriymiş gibi meydana ringi kurdururken halk, Kunter tehlikesinin onların üzerine yağmayacağını anlamış olacak ki meydana geri toplandılar.
Meydanın ortasındaydım, omzumu suçumu kabullenmekle ilgili saçma özlü sözlerinin yazılı olduğu direğe yaslamıştım. Güneş ayak ucumdaydı, her zamanki gibi midesini doldurma peşindeydi. Arada ona laf atıyordum, Kunter'i kötülüyordum ve o da miyavlayarak bana karşılık veriyordu. Bu şehirde beni yalnızca Güneş anlıyordu.
Göz ucuyla Kırmızı bayrağın altına doğru baktığımda Amber ve Asil'in bir şeyler konuşarak kurulan ringe doğru baktıklarını gördüm. Kimse bu kavganın kazananının kim olacağını bilmiyor gibiydi. İşi öldürmek olan Kunter mi yoksa dövüşmek olan Mirza mı? Marifete bakarsak Mirza almalıydı ama Kunter her zamanki gibi güven vermiyordu.
"Mirza da tam bir salak." diye mırıldandığımda Güneş gür bir şekilde miyavlayarak bana katılmıştı. Onu yanıtlar gibi, "Şu erkeklerin güç sevdası beni bitirecek. Gözümün önünde Kunter'in ağına düştü." diye söylendiğimde Güneş'ten bir cevap bekliyordum ama cevabı şeytanın yancısı Kunter'den almıştım.
"Örümcek miyim ben?"
Kafamı sağ tarafa doğru çevirdiğimde omzunu direğin diğer tarafına yasladığını gördüm. Göz ucuyla bana bakıyordu, şeytanın yancısı olmaktan hoşnut bir şekilde sırıtıyordu. Şeytan diyor ki çarp ağzına.
"Saçmalamayı kes."
"A a, kediyle muhabbet edenin dediğine bak."
"Beni anlamayı deneseydin belki seninle muhabbet ederdim."
"Bir gün birbirimizi anlayacağız Gri Hanım." dediğinde ona gözlerimi kısarak ve burun kıvırarak karşılık verdim. Bu kadar kısa sürede dünya üzerinde en nefret ettiğim insan olmayı nasıl başarabilmişti acaba?
"Bu savaşı boşuna veriyorsun." dedim sertçe. "Yensen dahi hiçbir zaman seni anlamayacağım ve hiçbir zaman yanında durmayacağım."
"Duracaksın." dedi, kendinden emin bir şekilde. "Hatta öyle bir duracaksın ki bir gün gözlerimin içine baktığında bile beni anlayabileceksin."
"Hayal kuruyorsun." Omzumu direkten ayırdım ve ayaklarımı zemine sıkıca bastım. "Hayallerini parçalayıp avuçlarına bırakacağım."
Sanki konuşmamışım gibi elini cebine attı ve kolye çıkardı. Kolyenin ucunda siyah bir taş vardı, ışık yansıdıkça parlıyordu.
"Al." dedi ve kolyeyi bana uzattı. "Siyah akik taşı, stresini alır."
Ağzım yarım açık kalmış bir vaziyette ona bakarken kolyeyi ısrarla uzatınca gülmeye başladım. Başta o da gülüşüme karşılık verdi ama sahte gülüşüm öfke dolu bir hırlamaya dönüşene kadar.
"Al kolyeni bir tarafına sok." diyerek eline vurduğumda kolye sanki çok değerli bir mücevhermiş gibi avucunun içinde sakladı. "Delirmiş gibisin, Kırmızı bölge sana iyi gelmemiş. Bir daha gitme oraya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEYL: KÖTÜLERİN ŞEHRİ
Teen FictionSadece kötülerin var olduğu bir şehirde hayatta kalabilir misin? Yekta kendini bir cesedin başında, elleri kanlı bir halde bulduğunda kötülük onun yakalarına yapışmıştı. Bir katil iyi insanların arasında yaşamını sürdürüp onların hayat kalitesini ma...