kidnapper & kidnapped

2.8K 119 26
                                    

bolum sarkisi: sromae-papaoutai

iyi okumalar <3

Gözlerini açtığında başının ağrıdığını hissediyordu siyah saçlı genç. Hareleri hafiften aralanırken bilinci yavaştan yerine geliyor, düşünceleri birbirine girse de ağrıyan başına mukayyet olmaya çalışıyordu.

"Baba?"

Öksürdü lakin kan kustuğundan bir haberdi. Başı felaket ağrırken ve daha görüşü yerine gelmemişken normaldi bu durum. Yerde kendinden geçmişçesine öksüren siyah saçlıyı izleyen Vegas'ın düşündüğü bunlardan ibaretti. Ah, bir de ladin ağacından yapılan güzel parkesini kirleten kan lekeleri. Kesinlikle iğrençti ve burnunu kırıştırmadan edememişti Vegas.

"Baba? Neredesin?"

Korkuyla etrafına bakan siyah saçlı beden sonunda fark edebilmişti bambaşka bir yerde olduğunu. Hareleri kesişene kadar sabırla bekledi Vegas, oda loş ışık yayan bir ampulle aydınlatılsa da fark edilmemesi normaldi çünkü karanlık tarafa gizlemişti kendini.

"Baba, korkuyorum!"

"Baban burada yok ufaklık." Duyduğu sesle odanın karanlık tarafına doğru döndü siyah saçlının bakışları, korkuyla titreyen bedeni kibirle güldürmüştü Vegas'ı. İnsanların varlığından korkmasını severdi her daim, kim olursa olsun titremiyorsa karşısında tir tir, kesinlikle büyük bir sorun vardı ortada. "Yakın zamanda da olacağını sanmıyorum, kendisi çok uzaklara kaçtı çünkü."

Hayretle açıldı miniğin gözleri, karanlığa doğru baksa da kendisiyle konuşanın kim olduğunu göremiyor, tüylerini diken diken ediyordu yaşadığı şeyler. Bilinci her ne kadar karman çorman olsa da anlayabiliyordu kaçırıldığını. Babasının ise kendisini arkada bırakıp kaçtığını...

Konuşacak gibi olsa da sessiz kaldı ve karanlığa saklanan bedenin çıkmasını bekledi. Ayaklarını nedenini bilmediği bir şey yüzden hissedemiyordu ve sinirini bozuyordu bu durum. En azından ayağa kalkmak ve kendisini kaçıran bu adama meydan okumak isterdi.

"Pete," Adı duyunca bakışlarını kaldırdı ve dizlerinin hemen önünde duran mat siyah ayakkabılara baktı sessizce Pete. Gözlerini diktiği ayakkabılardan ayırmıyor, kendisine bakmasını bekleyen bedene bakmayı reddediyordu. "Küçüğüm, bana bak."

Başını iki yana sallayıp reddetti bu isteği Pete, bedenini saran bu korkunun nerden geldiğine dair en ufak bir fikri dahi yoktu. Yaydığı aura ürkütücüydü, insanın kemiğine işliyordu ve tüylerinin diken diken olmasına neden oluyordu. Daha yüzüne bakmadığı adamın üzerindeki etkisinden korku Pete, kesinlikle iyi değildi bu durum. Babası onu kurtarmaya gelecek mi onu bile bilmezken ölüm onu yakalayabilirdi usulca, an meselesiydi başına dayanan kurşunun hemen ardından Azrail'in yanına uğraması.

"Laflarımı ikiletme."

"Lü-lütfen çık odadan."

Kekelemesine neden olan dilini ısırdı ve daha fazla eğdi başını Pete, delirmiş olmalıydı! Kendisini kaçıran -yüzüne dahi bakmaya korktuğu- adamdan odadan çıkmasını mı istemişti o? Vücudu anlık korkuyla zangır zangır titrerken önünde diz çöken ürkütücü auraya sahip bedenin geniz yakan parfümünün kokusu doldu burnuna başta. Ardından çenesini saran damarlı eller başını sert ve acımasızca kendisine çevirirken gözlerini kapatmayı seçti Pete. "Aç gözlerini."

"Korkuyorum senden, olmaz."

"Kandırma beni küçük, aç şu gözlerini." Bıkkınlıkla söylenen beden çenesini daha fazla sıktığında acıyla inledi ve telaşla açtı harelerini Pete. Görüş açısına giren keskin gözler, soluk ten ve kalın dudaklarıyla gerçekten de ürkütücüydü bu adam.

"Kandırmıyorum, çok ürkütü-"

"Sus." Sert sesi sözlerini keserken bacağına saplanan ağrıyla çığlık attı Pete. Çok acıtmıştı ve daha ne olduğunu anlamadan odanın köşesine atılan şırıngayı son anda fark etmişti. Gözleri korkuyla keskin bakışlı adama dönerken çenesindeki eller sıkılaştı. "Bu seni bir süre daha etkisiz kılar."

"Bana ne enjekte ettin?!"

Daha yeni yeni hissetmeye başladığı bacakları yeniden hissizleşirken gözlerinden aktı yaşlar hızla. Korkudan ve acıdan ne yapacağını bilemeyen Pete öylece kendisine bakan adama dönerken dudaklarında hissettiği parmaklar gerdi tüm ortamı.

"Seni bu odada tutacak bir ilaç." dedi kısaca. Pete olanlara anlam veremezken sinir bozucu gülümsemesini ortaya çıkardı ve ayağa kalkmadan önce bacakları felç edilmiş çocuğu geriye doğru itekledi Vegas. Dengesini sağlayamayan Pete gerisin geri düşerken başının yere çarpmasına mani olamamıştı. Ağzından çıkan acı inleme yeniden odayı doldururken midesinin bulandığını hissetti. Kusmak istiyordu, başına gelenleri kaldıramıyordu. "Bir süre gözüme gözükmeni istemiyorum, bu yüzden dışarı çıkmana mani olmam lazımdı."

"İşin babamla değil mi, beni neden alıkoyuyorsun? Kaçtıysa peşinden gidip yakalayabilirdin!"

Doğrulup kendisine bağıran bedene doğru eğildi Vegas, ellerini cebine koymuştu bu sırada. "Bak sen, dedikodular doğruymuş demek."

"Ne dedikodusu?" Agresif bir ton takındı Pete.

Onun bu hâline gülmeden edemedi Vegas. "Baban sana çok değer verse de umursamıyorsun onu, ölse düşmanlarınızdan önce sen sevinirsin."

"Bu mu bana verdiği değer?" Sinirle başını kaldırdı ve kendisini kaçıran adama meydan okudu Pete. An itibariyle öldürülse de umurunda değildi. "Değer verse şu an bu halde mi olurdum? Beni ardında bırakıp kaçar mıydı uzaklara?"

"Sakin ol, küçük." Dedi Vegas alayla. Sinirleri daha da gerildi Pete'in.

"Bana küçük deyip durma, senden büyüğüm Vegas Theerapanyakul!"

"Oh, benim kim olduğumu biliyorsun küçük."

Sinirle soludu ve bakışlarını bir an olsun ayırmadı Pete, Vegas'tan.

"Senden daha büyüğüm dedim."

Sinirle parlayan harelere zevkle eşlik eden Vegas doğrulmadan hemen önce küçüğünün kulağına doğru eğildi ve fısıldadı sırıtarak. "Yaştan bahseden kim Pete Phongsakorn Saengtham?"

Ardından sanki bir şey olmamış gibi doğruldu ve hiçbir ifade barındırmayan yüzüne geri dönüp çıktı odadan Vegas. Loş ışıklı odada yalnız kalan Pete ise arkasından bakakalmıştı.

selam! bendeniz yehshen bu hesaptaki ilk kitabimla karsinizdayim *3*

umarim severek okuyacaginiz bir vegaspete kitabi olur :)

optum hepinizi, bye bye >3<

call me master | vegaspete Where stories live. Discover now