75.Bölüm - Lamiosa

93.1K 3.1K 507
                                    

"Lenslerimin olmasına seviniyorum." dedi Paulo sessizce, bir yandan da kırık gözlüğünü cebine yerleştiriyordu. Hephaistos onu ya duymadı, ya da duymamış olmayı tercih etti. Hastane binasının çıkışına doğru ilerlerken hiçbirimiz konuşmadık. Olimpos'un diğer binalarında olduğu gibi, bu binada da beyazın tonlarından başka bir renge izin yoktu. Bazen bu rengin oluşturduğu masumiyet algısı sebebiyle, üstünde yürüdüğüm zemini kirletiyormuş hissi duyuyordum. Gerçi, bu yanlış sayılmazdı. Bakışlarım, içgüdüsel bir şekilde, kurumuş çamur izleri yüzünden rengi siyahtan kahverengiye dönüşmekte olan botlarımı bulmuştu. Sonunda çıkışa varmıştık.

Metal kapı iki tarafa doğru açılırken yüzüme çarpan rüzgar, içerideki havanın ne kadar boğucu olduğunu fark etmemi sağlamıştı. Hastanenin bahçesinde, kanadına bir çeşit merhem sürülen pavola zarif boynunu yukarı doğru kıvırarak acıyla inledi. Ted'in onu sakinleştirmek için merhem sürmeyi bırakıp gövdesini yatay yönde bir ileri bir geri okşamasıyla, güçlükle yukarıda tuttuğu başını zemine bıraktı. Etrafta tek bir pavola olduğu için şaşkınlıkla Ted'e seslendim.

"Diğer pavolalara ne oldu?" Ted elindeki merhem kabını yere koyduktan sonra yerden kalkıp yanımıza doğru ilerledi.

"Artemis ve Poseidon ile birlikte hepsiyle ilgilendik. En sona o kaldı," Omzunun üstünden arkasında çektiği acı sebebiyle baygın gibi uzanan pavolaya baktı. Kanadının Ted'in merhem sürdüğü bölgelerinde tüy dökülmesi ve yanık izleri vardı.

"İyileşecekler değil mi?" Dianna bakışlarını titrek nefesler alan pavolaya sabitlemişti.

"Çoğu," Ted'in sesi kulağa onu tanıdığımdan beri ilk kez fazla ciddi ve tatsız geliyordu.

"Poseidon veya Artemis bir şey yapamadı mı?" Ted Frederick'in sorusunu başını olumsuzca iki yana sallayarak cevapladı.

"Ölüme karşı hiçbirimiz bir şey yapamayız." Hephaistos'un sözlerinde kesinlik vardı. Bu sözü pavolalar için değil de bizim için söylüyor olduğunu anlamıştım ve bu, tüylerimin ürpermesine sebep olmuştu.

"Ted, ben de sana yardım etmek istiyorum." Dianna'nın teklifinin üzerine Ted birkaç saniye tereddüt etse de, teklifi kabul etti. Geriye fazla iş kalmamış olabilirdi ama görünüşe göre biraz destek ona iyi gelecekti. Bize şans diledikten sonra birlikte yaralı pavolaya doğru ilerlediler.

"Gözlerinizi kapatın." Hephaistos'un direktifiyle gözlerimi sımsıkı yumdum. Bir önceki deneyimimde, gözlerimi açık tutmamam gerektiğini acı bir şekilde öğrenmiştim. Saçlarımın yüzüme çarpmasını sağlayan kuvvetli bir rüzgar ve tenimdeki karıncalanma hissinin ardından, Hephaistos'un bizi gitmemiz gereken yere ulaştırdığını anlamam zor olmadı. O komut vermeden gözlerimi açmayacaktım. Zeus'un emrini dinlemediğimde gözümü neredeyse yakan beyaz, parlak ışığı hala unutmamıştım. Birkaç takırtı duyunca merakıma yenik düştüm ve kendime aksini söz vermiş olmama rağmen gözlerimi açtım. Diğerleri çoktan gözlerini açmıştı bile. Hephaistos ortaya getirdiği kocaman makinenin üzerindeki beyaz örtüyü kaldırdı. Örümcek ayağını andıran dört uzantının bağlandığı bir ana merkez ve her uzantının ucunda bir çeşit kapsüle benzer, yaklaşık iki metre uzunluğundaki tüpler bulunuyordu. Ana merkezin uzunluğunun iki metreden biraz daha fazla olduğunu söyleyebilirdim. Genişlikleri bir insanın rahatlıkla sığabileceği kadardı. Metalik renkteki tüplerin içinde ne bulunduğunu ne yazık ki kaplama nedeniyle göremiyordum.

"Burada tam bizim sayımız kadar koltuk var, Dianna gelmekten vazgeçmeseydi ne olacaktı?" Hephaistos sorumun yanıtını, eliyle sağ tarafı işaret ederek vermişti. Ana merkezin etrafındaki çembere bağlanabilecek birçok kapsül hazır bekliyordu.

KELEBEKWhere stories live. Discover now