43.Bölüm - Holometabol

122K 4.1K 602
                                    

“Sen kimsin?” Olenka adamın açtığı kafesten çıkmayı reddetmişti. Yeni bir tuzak kurulduğu ihtimalinden korkuyor olabilirdi. Fakat adam kapıyı açmışken, onun yerinde ben olsam çıkardım. Herhalde Bertilda veya Isaac’ten daha tehlikeli olamazdı. Ayrıca eli yüzü düzgündü, bizim kafesimizi açarken onu inceleme fırsatı bulmuştum. Belirgin bir çenesi ve elmacık kemikleri vardı. İfadesi ciddiydi, zaten gülüyor olması garip olurdu. Mavi gözlüydü, yine her zamanki gibi karizmatik ve yakışıklıydı. Artık sıkılmıştım. Bir tane de benim gibi güzel olmayan biri gelemez miydi? Aslında ben de fena değilim be. Bunları düşünürken adam kafesin kilidini açmıştı bile. O diğer kafese giderken İnci’yi bileğinden yakalayıp kendimle birlikte dışarı çıkardım.

“Hadi çıksanıza siz de!” Hala kafeste duruyor olan Hector ve Olenka’ya gelmelerini işaret ettim. Adam üçüncü kafesi de açıp son kafese ilerledi.

“Bu arada kim olduğun sorusuna hala cevap vermedin.” dedim ve adama doğru bir adım attım. Son kilidi de açtıktan sonra İnci ve benim yanıma geldi.

Bize sırtını dönüp diğerlerine baktı. “Çıkmanız için davetiye mi vermem lazım?” dedi adam alaycı bir şekilde. Haklı olduğunu düşünüp başımı salladım.

“Jane, İnci ikiniz de kafesinize geri dönün.” Hector’ın emrinin üzerine adam bizi arkasına alıp gitmemizi kibar sayılacak bir şekilde engelledi.

“Ben düşman değilim. Zamanımız daha fazla azalmadan çıkın şu kafeslerinizden.” Bence yine haklıydı, onlar yüzünden biz de yakalanacaktık şimdi.

“Düşman olmadığını nereden bilebilirim?” Adam Hector’ın sorusuna karşılık sırıttı.

“Size kendimi tanıtmadım. Madem çok istiyorsun, adım Theodore.” Duraksadı ve bize döndü. “Siz bana Ted diyebilirsiniz.” İnci ile bir saniyeliğine bakışıp aynı anda başımızı yana yatırmış ve gülümsemiştik.

“Poseidon’un oğluyum.” Ağzım şaşkınlıkla açıldı. “Denizlere hükmeden Tanrı!” dedim gülerek.

“Çok havalı!” İnci Ted’in omzuna vurdu. Ted bu alışıldığın dışında tepkisine afallasa da, İnci’ye yine de gülümsedi.

“Eğer Poseidon’un oğlu olsan bilirdim. Benim listemde yoktun.” Hector inanmayı reddetmişti. Ayrıca diğerleri hala kafeslerinden çıkmamışlardı.

“Senin listende yoktum.” dedi Ted, ‘senin’ kelimesini bastırarak.

“Kanıtla.” Hector’ın meydan okumasına karşılık Ted başını memnuniyetle salladı. Kollarını iki yana açtı. Sanki bir tank dolduruyorlarmış gibi gelen su sesine anlam verememiştim. Ted’in kollarını kendine doğru çekmesiyle duvardan fışkıran sular kafestekileri ıslattı. Ted’in önündeki görünmez duvar sayesinde su sadece onları ıslatmış, bize ulaşmamıştı. İnci ile bu duruma kahkaha atmadan durmamız ihtimal dahilinde bile değildi. Bütün benlikleriyle ıslanmış olan arkadaşlarımı teker teker süzdüm. İnci Olenka’nın yanına gittiğinde ne yapacağını anlamaya çalışırcasına ona baktım. Yüzüne yapışmış olan saçını kaşlarının üstüne doğru çekip Olenka’yı tek kaş yapmıştı. Bundan duyduğu mutluluğu yüzünde görebiliyordum. Sonra bir ceylan gibi seke seke yanımıza geri döndü.

“Bu ıslanmanızın tek bir açıklaması var, sanırım Poseidon’u kızdırdınız.” dedim ciddi bir ifadeyle. Ted bana dönüp sırıttıktan sonra aynı mutlu ifadeyle Hector’a baktı.

“Ne diyorsun, inandırmayı başardım mı?” Ted’in koluna dokunup dikkatini çektim. “Çok kızdırma, yağmur yağdırır. Biz de ıslanırız.” dedim fısıldayarak. Ted dediğimi önemsememiş gibi önüne döndü.

KELEBEKWhere stories live. Discover now