57.Bölüm - Dindymon

117K 3.9K 913
                                    

Adam bizimle tanışmak istediğini söylemiş olsa da içeri girmeye kalkışmamıştı.  Sabırla kendini tanıtmasını beklerdim, fakat ne yazık ki sabırlı biri değildim.

“Kimsin?” Sorumun yanıtlanmasını beklerken diğer yandan da adamı incelemeye koyuldum. Ciddi ifadesine yakışır biçimde düz çizgi halini almış dudakları, iri yeşil gözleri, çatık kaşları ve siyah saçlarıyla etrafa pozitif enerji yaydığını söylesem yalan söylemiş olurdum. Adam cevap vermese de bakışlarını üzerime kilitlemişti, itiraf etmek gerekirse bu ürkütücüydü. Bize doğru birkaç temkinli adım attı.

“Neden buradasın Hades?” Hermes’in sorusundan gelenin kim olduğunu anlamıştım ve şaşırtıcı olmayan bir şekilde ilk baktığım kişi Leonard olmuştu. Yüzünde duygularını yansıtmayan, düz bir ifade vardı. Belki de durumu ilk anda kavrayamadığından tepki bile verememişti, bunu bilemezdim. Aklıma Athena ile tanıştığım gün gelince bu tepkisizliğini normal karşıladım.

“Neden geldin Hades?” Muhtemelen ilkine cevap verilmediğinden, Hermes sorusunu tekrarlama gereği duydu. Onun sorusuyla silkinip kendine gelen Leonard hızlı adımlarla odanın çıkışına yöneldi. Arkasından gitmek için bir hamle yapınca, Hector kolumdan tutup beni durdurdu.

“Onu yalnız bırak.”Ben, Leonard’ın istediği şeyin yalnızlık olduğundan Hector kadar emin değildim.

“Birinin onun yanında olması gerek. Bana ihtiyacı var.” Leonard daha fazla uzaklaşmadan ona yetişebilmek adına kolumu Hector’ın elinden kurtarmaya çalıştım. Ne yazık ki, kolumu bırakmak niyetinde değildi. “Bu karışıklıkta benim de sana ihtiyacım var,” Başıyla pür dikkat konuşmamızı dinleyen iki Tanrı ve Frederick’i işaret etti.

“Söz veriyorum, hemen geleceğim.” Hector hiç ikna olmamış gibi görünse de, kolumu bırakınca ayakkabılarımı giyip hızla odadan çıktım. Leonard görünürde yoktu. İkimiz de burayı pek bilmediğimizden Leonard’ın gidebileceği ve de benim gideceğini tahmin edebileceğim yerler sınırlıydı. Odasına gideceğini sanmıyordum, temiz hava almak istemiş olmalıydı. Bu nedenle asansöre ilerledim ve üzerimdeki pijamalarla dolaşmamdan ötürü beni kınayan bakışlarla süzenlere, onları umursamadığımı belirten bir ifadeyle baktım. Açıkçası onların hakkımda düşüneceklerinden çok, üşüyor olmamı sorun ediyordum. Yine insanların kafayı yemişim gibi baktıkları bir asansör yolculuğunun ardından lobiyi de hızlı adımlarla geçtim ve otelin bahçesine ulaştım. Buraya ne kadar bahçe deneceği de tartışılırdı. Bahçe değil de ortasında bir süs havuzu bulunan bir otopark demek yerinde olurdu. Bunları düşünürken bir yandan da gözlerimle etrafı taradım ve tahmin ettiğim gibi binanın kolonlarından birinin arkasına saklanmış oturan Leonard’ı buldum. Hiç ses çıkarmamayı tercih ederek yanına oturdum. Yerler de buz gibiydi. Popom üşüse de bozuntuya vermedim.

Leonard yanına oturduğumdan beri bana bir kez bile bakmadan susup dikkatle karşısındaki bir diğer kolonu inceliyordu. O konuşmayınca ben de susmakta karar kılmıştım. İçimden sayı saymaya başladım.

“Neden geldi?” dedi yetmiş sekizinci saniyede Leonard. Sesi sakin ve yumuşak çıkmıştı. Ben daha cevap veremeden devam etti.

“Kesin kötü bir şeyler yapmak için geldi. Belki bizi dağıtır, oyuna getirir. Onun yapacağı hiçbir şeyin iyi olabileceğini düşünmüyorum ben. Bunun yaşayan örneğiyim. Gerçi, beni de o yaratmamıştı değil mi? Yine de Zeus beni ona benzer yaratmış olmalı. Ona bakınca aynaya bakıyormuş gibi hissettim.” O duraksadığında sessiz kaldım ve devam etmesine izin verdim. Derin bir nefes aldı ve söze başladı. “Doğduğum günden beri başıma tek iyi bir şey bile gelmedi Jane. Çocukken sokakta yaşayıp hırsızlık yaparak hayatta kaldığım dönemde biri beni kurtardı. Yalnız, yaşlı ve kendine meşgale arayan zengin bir adamdı. Beni İngiltere’den Amerika’ya getirdi. On yılımı onunla geçirdim. O ölünce yine sokakta kalmıştım.” Başka bir şey söylemeyince kendimi tutamayıp soru sordum.

KELEBEKWhere stories live. Discover now