4

3.3K 403 320
                                    

"Nesnelerin insana dokunmaması gerekir çünkü onlar canlı değildir. Aralarında yaşar, onları kullanır, sonra yerlerine koyarız: Yararlıdırlar, işte o kadar. Oysa bana dokunuyorlar. Çekilmez bir durum bu. Onlarla bağlantı kurmak korkutuyor beni. Sanki hepsi birer canlı hayvan gibi."

Jungkook arkasından beni süreklerken, kafamda bu alıntı dönüyordu. İlk okuduğumda anlayamamış, nesnelerin nasıl dokunabileceğini ve korkunç olacağını çözememiştim. Fakat zihnimin bir yerinde; cevabını bulamadığım bulmacıyı saklamış, bu duyguyu tattığımda boşluğu doldurup, kitabın kapağını kapatabilmek için beklemiştim. Ve şimdi kapanmıştı. Jungkook'un ceketi bana dokunuyordu; hayal dahi edemeyeceğim şekilde beni korkutuyor ve bu korkumdan da zevk alıyordu. Neler yaşandığını bilememenin verdiği endişe, kemirip duruyordu içimi.

"Taehyung?" Jungkook'un seslenmesiyle eğik olan başımı kaldırdım. Anında yüzüme soğuk bir rüzgar eserken, çoktandır dışarıda olduğumuzu fark etmiştim. Gözlerim Jungkook'u bulduğunda, biraz önceki sinirinin yerini kaygının aldığını gördüm. Kafasını yüzüme doğru eğip; "İyi misin, güzelim?" diyerek elini yanağıma koydu. "Su alayım mı?"

Birkaç ay önce, bütün zamanımı Jungkook'un yıldız ışıkları taşıyan gözlerine bakarak geçirmek istiyordum. Sonra kalbim öyle bir yaralanmıştı ki, Jungkook'un gözlerindeki ışık o yaraları yakmaya başlamıştı. Ona bakmak bana acı veriyordu, ama gözlerimi de çekemiyordum. Bu zamana kadar hiç bir bağımlılığım olmamıştı; Jungkook hayatıma girene kadar. Ama o, onun gözleri, dudakları, elleri ve özenle yaratılmış her hücresi benim en kötü alışkanlığım, bağımlılığımdı.

"Jungkook." diye fısıldadım, elini sıkıca tutup. Sakinliğim onu daha da telaşlandırmış, yerinde huzursuzca kıpırdanmıştı. Soracaktım. Bana yalan söylese dahi duymak istiyordum. Beni ikna etsin ve artık acıma eklenen bu yeni ızdırabı dindirmesi için yalvaracaktım. "Sana sormak istedi-"

Ama cümlemi bitiremeden Yoongi'nin; "Şehirli piç kurusu!" diye bağırışı ve hemen arkasında da geçirdiği yumruğu aramıza girmişti. Jungkook'un kafası yana doğru savrulup, birkaç adım sendelerken elini bırakmamıştım. Doğrulması için yardım edecekken, Yoongi bileğimden tuttuğu gibi ikimizi ayırmıştı. Şaşkınlıkla ve korkuyla Yoongi'ye baktığımda, sinirden köpürüyordu. 'Ne yapıyorsun sen?' dercesine bakıyordu.

Yoongi'yle aramızdaki saniyelik bakışmayı, Jungkook'un da geri yumruk atması kesti. Dilini yanağının içinde döndürmesinden ve sağ gözündeki damarın atmasından sinirden değil, kıskançlıktan delirdiğini anlamıştım.

"Seni bir daha Taehyung'un ekseni içerisinde görmeyeceğim!" diye bağırdı Yoongi, Jungkook'a doğru atılırken. Aslında onun eksenine giren bendim.

'Kucağıma oturan ve benimle sevişmeye başlayan o.' diyebilirdi; demedi. Onun yerine; "Sen kimsin de bana emir veriyorsun!" diyerek hem sözlü hem yumruklarıyla karşılık verdi.

Etrafımıza birkaç kişi toplanınca, utançtan yerin dibine girmek istedim. İki baskın ve düşman karakterin kavgasının konusu olmak, en son isteyeceğim şeydi. İkisini ayırmak istiyordum, ama araya girersem kaza yumruğu yemekten de korkuyordum.

Yoongi'yi omuzundan tutup çekmek için hareket etmişken, Jungkook'un; "O geceden sonra bana vurmanı hiç tahmin etmiyordum, Yoongi." demesiyle, elim havada kaldı. O gece. O gece. O geceden sonra... Kulağımda yankılanıyordu cümlesi.

Yoongi yüzünde alaylı bir gülümsemeyle, bir yumruk daha geçirdi. Aynı gülüş Jungkook'un da dudaklarında yer edinince, o geceyi hatırladıklarını anlamıştım. İkisi de benim varlığımı unutmuş gibiydi.

"O gece yaşandı ve bitti." dedi Yoongi, kollarını açıp. Titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım; kulağımlarım uğuldamaya başlamıştı. "Bırak vurmayı, senin gelmişini geçmişini bile sikerim."

devil's choice | taekookWhere stories live. Discover now