10

3.5K 285 761
                                    


"Mutluydu ama kafası karışıktı; kahkahalar atmak istiyordu ama gözyaşları yağmur gibi yanaklarından süzülüyordu."

Sigarayı çıkartıp bir kenara attı ve ensemden tuttuğu gibi dudaklarımızı birleştirdi. Bu sefer durmayacaktı.

Durmadı. Ben de durmadım. Dudaklarımız birbirine karışıyordu. Ağzımın içinde duman erimişti artık, dilime ve damağıma karışıyordu. Burnumun direğini sızlatan ot kokusuna, Jimin'in kendisi has kokusu karışıyor ve mide bulantımı dindiriyordu. Onunla öpüşmek bile garip hissettiriyordu, çünkü Jimin yumuşacık dudaklarından zevk veren bir güvensizlik yayıyordu. Sanki birkaç dakika içerisinde beni yana fırlatıp, çekip gidecekti. Ya da daha beteri, arkasına sakladığı bıçağı çıkartıp kalbime saplayacak gibi.

Ona neden karşılık verdiğimi biliyordum; çünkü Jimin bunların hiçbirini hatırlamayacaktı. Hatırlasa bile umursamayacak, anlam yüklemeyecek, konusunu bile açmayacaktı. Bu yüzden kendimi ona bıraktım. Güvensizliğine bu kadar güvenmem çok garipti.

Elini tişörtümden içeri soktu. İçtiği, çektiği maddelerden dolayı normalden fazla sıcaklayan elleri tenimi tutuşturmuştu. Dudakları boynuma indiğinde, kafamı geriye attım. Ama bu başımı çok fena döndürdü ve kendi kendime gülmeye başladım. Benim gülmem ona da bulaştı. Başımı ona eğdiğimde, dudaklarını benimkine sürttü. Ağzımdaki ot tadını silmişti dudakları. Bu yüzden teşekkür edebilirdim.

Bacağımdaki elini yukarı doğru çıkartıp, şişkinleşmiş penisimi okşamaya başladı. İnleyip, kendimi ona yasladığımda; "Çok tatlısın." diye fısıldadı. Belimi büküp, penisimi onunkine sürttüm. İniltilerimiz karıştı.

Kırpışan kirpiklerim ardından bakış attım. Ama onu değil bir anlık Jungkook'u görmüş ve durmuştum. Gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırdım, görüşüm bulanıklaştı ve düzeldiğinde Jimin geri geldi. Jungkook'u hayal ediyordum. İçimden kısık bir küfür savurup, alnımı Jimin'in omzuna yasladım. Sikeyim, ne yapıyordum ben?

Benim gibi sessizleşen Jimin'le başımı kaldırdım.  Kafasını duvara yaslamış, sakince bacağımı okşuyordu. Gözleri kapalıydı. Dudaklarında tatlı bir gülümseme vardı. İnsanların ona kapılmasını, deli divane aşık olmasını anlayabiliyordum. Bu şekilde bakınca Jimin melekten farksızdı, ama kanatları dikenliydi onun.

"Sana çok aşığım." diye fısıldadığında; kaşlarım çatıldı. Ne? Kucağında doğruldum. Ama bunu hissetmedi bile, gözlerini açmadı. "Sikeyim çok aşığım."

dudaklarını büzdü. "Jimin?" diyerek, yanağını okşadım. Gözlerini yine de açmadı. Galiba kirpiklerini oynatacak bile hali yoktu. "Ben kimim?"

"Jongin."

"Oh siktir." diyerek, gözlerim kocaman açıldı. Ben her zaman, içten içe Jimin'in Hoseok'a aşık olduğunu ama bir şeyleri bok ettiğini düşünürdüm. Ama Jimin Jongin'e aşıkmış ve Hoseok'la her şeyi bok etmişti.

Bu gerçek beni hayrete düşürürken, Jimin'e seslenenleri duymamla hemen ayağa fırladım. Duvarın dibindeki tuvalet kabinine doğru koştum. Ayağım kaydı ve bacaklarım balerin gibi açıldı. Baldırıma iğrenç bir kramp girince, gözlerim dolmuştu acıyla. Zorlanarak kabine girmiş ve klozet kapağı üzerine çıkmıştım. Kramp giren baldırıma tırnaklarımı geçirdim, ölüyordum resmen. Ama kapıyı kapatacak gücü kendimde buldum. Bir saniye geçmeden tuvalet kapısı açıldı.

"Jimin!" diye bağırdı Jongin. Koşuşunu duydum ve sonra Jimin'in önünde diz çöküşünü gördüm. Endişeyle nabzını kontrol etmiş, sonra da derin bir nefes almıştı. Yanına çökerken, ağlayacak gibiydi. "Ne yapıyorsun, neden yapıyorsun bunu bana." dedi titreyen sesiyle.

devil's choice | taekookWhere stories live. Discover now