15

2.1K 235 222
                                    

'o zaman, sana göre ölü olduğuma göre, neden ölmekten hoşlanmayayım, sen benden gitmiş olduğuna göre, neden ben de artık yoluma gitmeyeyim?'

Jeon Jungkook kendi arabasıyla kalabalığın tam ortasındaydı. Gecenin karanlığındaki saçlarını geriye doğru örmüş, onlarca kez üstüne oturup zevke geldiğim yüzünü ortaya çıkarmıştı. Bacak aramda gezinen dudakları şimdi sigarasıyla süsleniyor, sıcak nefesinden gri dumanlar çıkıyordu. Bacaklarımı sardığım omuzlarına, şimdi arkası bana dönük olan Eun'un kolları sarıyordu. Elindeki sigarayı dudaklarına götürürken, gözleri benimkilerle birleşti. O an ölmeyi istedim.

Daha önce kaburgalarım kırılmamıştı. Karnıma ne bir tekme ne de yumruk, yememiştim. Acıyı bilmiyordum. Konuşurlarken duymuştum; nefes alıp verdikçe nasıl acıdığını, göğüsünün sanki açılıpta kırıklarının batışını ve kemiklerin birbirine sürtünüşünün nasıl hissettiklerini... Nasıl olurda kaburgalarımı kırmıştım şimdi? Nefes aldıkça göğüsüme batan kemiklerimi hissediyordum. Hayal kırıklığından mı, yoksa kırıkların verdiği acıdan mı bilmiyordum, gözlerim dolmuştu. Küçük Kıyametim bana parmağıyla bile dokunmadan, kaburgalarımı kırmıştı.

Jin'in "Taehyung." diye seslediğini duydum. Yüzümü ona dönmedim. Acırcasına çıkan ses tonunu ilk defa duyuyordum, bakışlarını hayal edebiliyordum.

Ama etmedim. Gözlerim karşımdaki manzaraya kitliydi. Sevgilime dolanmış olan zehirli bir sarmaşıktı Eun. Dallarını söküp atmalıydım belki. Yapmadım. Jungkook'la olan bakışmamızı kesmedim. Gözlerindeki duyguları anlayamıyordum. Kızgın mıydı? Üzgün müydü? Sanki vazgeçmiş gibiydi. Duyguları birbiriyle savaşıyordu. Bunların umrumda olmadığını fark ettim. Ne hissettiği, ne düşündüğü zehirli sarmaşığa dolanmışken sikimde bile değildi.

Kafamı yavaşça çevirdim. Gözlerimiz ayrılırken sigarasını ağzına doğru götüren eli havada kaldı ve pes etmişçesine nefes verdi. Her şey bitmişti.

"Yoongi'yi buradan uzaklaştır." dediğimde, Jin'in kaşları çatıldı. Ne diyeceğini bilemeyerek, yerinde kıpırdandı. Uzağımızda Yugyeom'la konuşan Yoongi'ye doğru göz attı. Dişlerim arasından; "Yoongi'yi al ve defolun burdan." diye fısıldadım. Konuştukça kaburgalarımdaki acı ölmek istememi sağlıyordu. Dudağımın titreyişine engel olamıyordum.

"Seni yalnız bırakmak istemiyo-" diye söze başlasa da, koluna yapışmamla sözünü kesti. Tutuşum benden beklenmeyecek kadar sertti. Ben böyle biri değildim. En yakın arkadaşıma küfür edip, onun canını yakacak bir şey asla yapmazdım. Ama ben kendimde değildim. Eğer kendimi dışardan izleseydim; acının insanı neye çevirdiğine şaşardım.

Elimi kolundan çektim. Jin'in 'zavallı Taehyung' bakışlarının yerini 'delirmiş bu' bakışları aldı. Her şey buğuluydu, aynı zihnim gibi. Bugünü ve geçen ayları, Jungkook'la ilgili her anıyı bir daha asla ve asla açmayacağım, kilitlerini içimdeki okyanuslara attığım çekmecelere saklayacaktım. Bunların hiçbiri yaşanmamış olacaktı, bugün sondu. Bugün ilişkimiz, hayallerimiz, aşkımız, Jungkook son buluyordu, ve ben.

Jin'in ne söylediğini duyamıyordum, ama birkaç dakika sonra Yoongi'yle beraber arabaya atlamış ve uzaklaşmışlardı. Arkalarından bir süre baktım. Gözlerime dolan yaşları içime akıtana kadar gidişlerini izledim. Ağlamayacağıma emin olmak için kendime kendime konuştum. Ne sesim ne de dudaklarım titremiyordu. İçin için yanıyordum, ama dışarıdan buz tutmuştum.

Arkamı döndüğümde Jongin ile kesişti bakışlarım. Yanıma gelmeye çalıştığını fark ettiğimde, Yugyeom'lara sokulmuştum bile. Hayati bir konu olsa dahi yanıma gelemezdi artık; çünkü Jimin onu öldürürdü. Tam da düşündüğüm gibi oldu. Jongin olduğu yerde kaldı. Yüzündeki hayal kırıklığını açıkça gördüm. Atlatır diye düşündüm, benden daha büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor olamazdı.

devil's choice | taekookOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz