10. Bölüm

14.4K 580 49
                                    

Bazı mekanlar vardı; zamanı durdurmak istediğiniz, sonsuza kadar o zaman diliminin içinde yaşayıp hiç ayrılmak istemediğiniz mekanlar. Ve bazı mekanlar da vardı ki ışık hızıyla zamanı ileriye sarıp oradan adeta kaçarcasına uzaklaşmak istediğiniz. Burası, bu terk edilmiş köy öylesine sıkıcı, öylesine kaçmak istediğim bir mekandı benim için. Burada kaldığımız ikinci günümdü ve sıkıntıdan kafamı duvarlara vura vura intihar etmek istiyordum.

Bu iki günde hiçbir şey değişmemişti, her şey aynı sıkıcılığını ve tekdüzelikten uzaklığını koruyordu. Arden'in her zamanki sinir bozuculuğu ve emirvari tavrı, benim kabullenişlerim ve içten içe söylenmelerim her zamanki gibiydi.

Yapılacak hiçbir şey yoktu bu evde. Bu iki gün bana bir asır gibi geldiyse de bir şekilde geçmişti, dönüş zamanımızı Arden'e sorsam da bu soruya cevap vermemekte kararlı görünüyordu. Başlangıçta bir erkekle kimse olmayan bir köyde kalma fikri bana ürkütücü gelse de sonradan korkumun yersiz olduğunu fark ettim. Arden'i gün içinde çok az görüyordum, gördüğüm zamanlarda da genelde bana yemek veya kıyafet getirmiş oluyordu. Biraz çevremde oyalanıp bir sorun olmadığını görünce yine gözden kayboluyordu.

Bu iki günde değişen tek şey bendim. Alışmıştım sanırım birazcık. Artık her şey o kadar anormal gelmiyordu, biraz daha umursamazdım belki de. Konuşmuyorduk zaten pek Arden'le. Dışarıdaydı o genelde, bende evde yalnız ya uyuyordum ya da bana getirdiği romanı okuyordum. Kitap okumayı sevdiğimi nereden biliyordu bilmiyorum ama büyük ihtimalle tipimden anlaşılıyor olsa gerekti. Sessiz, sakin ve içine kapanık bir kızın kitap okumayı seveceğini tahmin etmek için bir profesör olmaya gerek yoktu.

Alışmıştım çünkü kabullenmiş olmalıydım durumumu. Hiçbir şeyi düzeltemeyeceğimi anlayıp boynumu kabullenişin halkasına geçirmiştim.

Arden evden çıktığında tekrardan bu yıkık, dökük evde yalnızdım. Geç kalacağını söylemişti, iki gündür hep geç geliyordu zaten. Açıklama yapması bile onun için bir gelişmeydi.

Kapı açıldı birden, önce rüzgardandır diye düşündüm ama Arden çıkınca kapıyı sertçe çarptığından emindim, sinirliydi bana çünkü. Kapının kendi kendine açılma imkanı yoktu ve ben şimdilik kafamdan bir şeyler uyduracak kadar delirdiğimi düşünmüyordum. En azından şimdilik.

Arden geç gelecekti, gelen kişi o olamayacağına göre bu yaklaşan ayak seslerinin bir açıklaması olmalıydı.Bu terk edilmiş köyü ondan başka kim biliyordu? Veya kim gelirdi bu mevsimde kimse yaşamayan bir köye? İki gün önce bardaki tehlikeli adamları düşününce boğazıma bir yumru oturdu ve yattığım koltukta biraz dikleşip battaniyeye beni her şeyde koruyabilirmiş gibi sarıldım. Ayak sesleri gittikçe yaklaşırken kalp atışlarımı vücudumun her yerinde hissediyordum. Kapının önündeki gölgenin sahibi kendini gösterince derin bir nefes alıp battaniyeyi tutan parmaklarımı gevşettim.

"Selam güzellik." diyerek atladı yan koltuğuma Batın. Ağzımın içinde "Selam." diye mırıldandım. Çevresine bakındı önce bir "Burası çok değişmiş be." Arkasına yaslanıp tek ayağını diğer dizinin üstüne attı. Kalbimin düzensiz atışları hala bir ritme kavuşmamıştı.

"Abim nerde?" Sorunun bana yönlendirildiğini fark edip verecek cevap aradım. "Bilmiyorum, işi varmış. Geç gelecek." Gömleğinin ilk düğmesini açtı, sanırım bunalmıştı.

"Akşama kadar yalnızız desene bebek, gereksizin de burada olmadığı iyi olmuş. " diyerek göz kırptı, iğrençleşme zamanı gelmişti sanırım. "Batın, sapıklaşma." dedim kafamı iki yana sallayarak.

Acı Kokan PapatyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin