26. Bölüm

6.7K 334 49
                                    

Satır arası olsun, bölüm sonu olsun her bir yorumu keyifle okuduğumu biliniz, iyi okumalar.

''Uykunun içinde bir rüya,

Rüyamda bir gece,

Gecede ben.

Bir yere gidiyorum.

Delice.


Aklımda sen.''

----


Nereye gideceğimi bilmeden koşuyordum, birazcık oksijen için direnen akciğerlerimi dinlemeden sonsuz gibi görünen ormanın içinde koşuyordum. Birkaç kere çalılıklara takıldım, beyaz elbisemin örtemediği dizim kanadı ama önemli değildi. Peşimdeki geçmişimden kaçmak uğruna koşuyordum, şimdiki zamanla işim yoktu.

Geçmişimdeki her anıdan, her kötü kişiden çığlıklar, sesler geliyordu kulağıma. Her bir ses titreşimi hafızamdaki eski hatıraları uyandırıyor ve unutmak istediğim görüntüler gözlerim önünde tekrar tekrar canlanıyordu. Geçmişim bir an bile yakamı bırakmamıştı hayatım boyunca. Kimisinin kötü kahkahaları çalınıyor kulağıma, kimisinin çığlıkları, kiminin ise acı dolu yalvarışları. Ve kulağımda hiç durmadan tekrar eden, ağaçların yapraklarının her bir hışırtısında yankılanan ''Kızım...'' sesi. Bir an bile unutturmadı hiç olmayan varlığını. Her fırsatta hatırlattı ölümünü, yok oluşunu, gidişini.

Bir uçurumun kenarına geldiğimde durdum. Aşağı baktığımda hırçın dalgaların kayalara çarpışında oluşan beyaz köpükler ve alabildiğine uzanan masmavi denizden başka hiçbir şey yoktu. Havanın her bir zerreciğine karışmış geçmişimin kan ve acı kokusu burun deliğimi sızlatıyordu. Birkaç adım geriledim. Uçuruma bu kadar yakın olmak beni ürkütmüştü. Uçuruma arkamı döndüm ve geçmişimle burun buruna geldim. Artık tüm saydamlığı ve eskimiş ama hala acısını koruyabilen tazeliğiyle karşımdaydı. Ağaçların arkasına saklanan küçüklüğümü berbat edenler. Bana kahkahalarla gülen lisedekiler. Duru. Kanlar içindeki kıyafetleri içinde öfke ile bana bakıyordu. Baş parmağıyla beni gösterip bağırıyordu ama kulağımdaki seslerin kafa karıştırıcı uğultusundan başka hiçbir şey duyamıyordum. Annem. Her zamanki asil duruşu ve kıyafetleriyle karşımdaydı, ezici gülümsemesiyle baştan aşağı beni süzüyordu.

Kıyafetlerime bakma ihtiyacı duydum. Bembeyaz askılı bir elbise giymiştim, korku filmlerindeki delilerin giydiklerine benziyordu. Bana aşağılayıcı, dalga geçen bakışlarla bakanların arasından Batın çıktı. Gözleri kızarmıştı ve ağlıyordu. Bir şey için bana yalvarıyordu ama sesi daha bana ulaşmadan dalgaların sesi ile bütünleşiyordu. Elini uzattı, kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım. ''Yapma.'' Dedi dudaklarının kıpırdamasından sadece bunu çıkartabilmiştim.

Güçlü bir rüzgar esti, göz gözü görmez oldu. Gözlerimi kapattım ve açtığımda herkes gitmişti. Yemyeşil, kasvetli orman yoktu. Dümdüz simsiyah bir arazi vardı karşımda. Ayaklarımın dibine bakınca o siyahlığın karga tüyü olduğunu farkettim. Göz alabildiğine karga tüyü ile kaplanmıştı, bazıları havada uçuşuyordu. Ve Arden gidiyordu. Karga tüylerinin arasından onlara basa basa sırtını bana dönmüş gidiyordu.

Bağırdım, duymadı. Koşmaya çalıştım, bacaklarım benden izinsiz geriye doğru yürümeye başladı.

Elimi uzattım, görmedi. Seslenmeye çalıştım, sesim çıkmıyordu. Koşamıyordum. Yalnızca geri geri gidiyordum. Uçurumun ucunda olduğumu anlayınca durmak için çok geçti. Kendimi birden boşlukta düşerken buldum ve her zaman bana huzur veren denizin beni sonsuz huzura kavuşturması bir oldu.

Acı Kokan PapatyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin