29. Bölüm

5.1K 299 61
                                    

''Havam bozulmaya başladı yine,

Gözlerim de dolmaya...

Sanırım içimde bir yerlere,

Sen yağdı gece gece...''

---

Güzel okumalar, umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı bekliyorum.

-

Mevsimin ilk kar taneleri havada daireler çizerek düşmeye başladığında pencere kenarındaki koltukta oturmuş kahvemi yudumlayıp önümdeki biyoloji kitabını çözmeye çalışıyordum. Yağışını izlemeye bayıldığım kar taneciklerini görünce zaten bir hevessizlikle çözmeye başladığım biyoloji kitabının arasına kalemimi koyup sehpanın üzerine bıraktım. 

Kahvemden bir yudum daha alıp üzerimdeki battaniyeye daha sıkı sarıldım. Aralık ayının gelmesi ile birlikte mevsimin ilk yağışı görülmüştü. Zaman burada çok yavaş geçiyordu. Gün boyu test çözmek, kitap okumak ve saçma televizyon programları arasında dolaşmaktan başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Geçen yıl giremediğim üniversite sınavına bu yıl hazırlanıyordum, hedefim fazla yüksek değildi ama bir şeyler başarabilmeyi umuyordum.

 Arden aradan geçen üç aydan fazla zamanda eve fazla uğramamıştı. Genelde dışarıdaydı ve geldiğinde ya çok yorgun ya da çok içmiş oluyordu. Birlikte durduğumuz zamanlarda da birbirimizin gözlerine bakmaktan çekindiğimizi hissediyordum, uzun zamandır açmadığımız Batın konusunun tekrar gündeme gelmesinden korkuyorduk ikimiz de belki de. Acımızı içimizde yeterince yaşıyorduk ama bunu dışa vurunca bir tartışma ortamı doğuyor havadan gerginlik kokusu eksik olmuyordu. İkimiz de unutmak istemiyorduk ama beraberken hatırlamaya da hazır değildik. Arden ile uzun zamandır aynı evin içindeki iki yabancıdan daha beterdik, hatta çoğunlukla aynı evin içinde bile değildik.

Uzun süren çalışmaları, eve yorgun gelişi, gözlerinden okunan sonsuz öfke ve nefret onun bir şeyler planlamakta olduğunun habercisiydi ancak bu konu ile ilgili ona hiçbir şey sormamıştım. Sorsam da söylemezdi zaten.

Kapı anahtarla açıldı ve ardından kapandı. Arden'den başkası olamayacağını bildiğim için kahvemi içmeye devam ettim. Her geldiğinde direk odasına geçer, saatlerce çıkmazdı. Gece çıktığında ise  birkaç şey atıştırıp yine odasına geçerdi. Bugün direk benim oturduğum odaya geldiğinde şaşırmış bir şekilde ''Hoşgeldin.'' dedim. Kafasını sallayarak cevap verip kendini ikili koltuğa attı. Gözleri şişmişti, belki uykusuzluktan belki çok içmekten. Beyaz teni daha da açılmış ruh gibi duruyordu. Gözlerinin etrafındaki mor halkalar göze çarpıyordu.

''Sen iyi misin?'' Soruma karşılık ''Hı-hım.'' diye mırıldandı.

 Elimdeki kahve bardağını bırakıp onun yanına oturdum. Gözlerini kapamış, kafasını koltuğun arka kısmına yaslamış öyle duruyordu. Teninin solgunluğundan, göz altlarından onu gören birisi ölmüş olduğunu veya tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanmış ölümü bekliyor olduğunu düşünebilirdi. Oysa ki muhtemelen sadece çok içmişti.

Bir kirpik tanesi belirgin elmacık kemiklerinin üzerine düşmüş, her nefes alışında titriyordu. Elimi o kirpik tanesini alma amaçlı Arden'in yüzüne uzattığımda elmacık kemiğine dokunduğum anda gözlerini açıp sertçe bileğimden tuttu. Gözleri ruhumu okumak ister gibi gözlerimin tam içine baktığında bileğimin acısından yüzümü buruşturdum. Tutuşunu biraz gevşetse de bileğimi bırakmadı

''Seni neden yanıma almıştım hiç merak ettin mi Sahra?''

Kafamı olumlu anlamda salladım. Tuttuğu bileğimi bıraktı ve cebindeki sigara paketinden bir sigara çıkarıp yaktı.  Gözleri tekrardan gözlerimi bulduğunda bakışlarında daha farklı bir şeyler vardı. Tehlikeli ve boğucu şeyler.

Acı Kokan PapatyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin