Sınav Sonuçları - ScotEng[Brotp bölüm!]

84 7 82
                                    

//Hurt/comfort tarzı bir oneshot ile geldim bu kez. Bu hikaye ship hikayesi değildir. Kirkland kardeşleri çok seviyorum ve Türkçe bir hikayeleri kalmadı ne yazık ki. Bu yüzden bu görevi üstleneyim dedim. Ayrıca bu hikaye aile öven türden bir hikaye de değildir. Yalnızca bazen en ufak bir şeyin bir kişiyi ne kadar etkileyebildiği ile ilgili. Pek üzerinden geçmeden yayınladığım için üzgünüm. İyi okumalar.

Arthur'un sınav sonucu açıklanmıştı. Açıklanmıştı ama...

Sarışın İngiliz üç katlı evin çatısına çıkmış, duvarına oturmuştu. Bacaklarını sallandırıyordu üç kat yüksekten. Düşse umurunda bile olmazdı o an için.

Kahrolmuştu. Hayatı sorgulamak ile yaşamak için fazla yorgun olmak gibi iki mental sorunu vardı fakat yüzleşemeyecek gibi hissediyordu. Akşam yemeğini bile yememişti, açlığı dahi umursamıyordu.

Arthur Kirkland, başaramamıştı: Sınavı kazanamamıştı. Bu onun tek şansı idi halbuki, olduğundan büyük görüyordu belki sınavın sonuçlarını... ancak bu normaldi. Sonuçta onun için tek çıkış buydu. Onun gibi insanların bulundukları fakat ait olmadıkları bir ortamdan kurtulmalarının tek yoluydu bu sınavda başarılı olmak.

Çünkü onun gibi yaşayan çocuklar her zaman hayatta kalmak için birinci olmak zorundaydı. Eğer ki girdikleri ortamın en iyisi olamazlarsa ezilirlerdi orada. En çalışkan, en edepli, en düzenli tertipli... liste uzayıp giderdi. Çok varlıklı ve vizyonu geniş bir ailede dünyaya gelmemenin cezası sayılırdı.

Arthur bu yüzden burslu bir öğrenci olduğunda bunu bir hesaplaşma gibi görmüştü. Burslu olmak demek, varlıklı öğrencilerin parası ile okumaktı. Bir nevi bir hesaplaşmaydı yani; hey, sen zengin olabilirsin ama ben zeki olduğum için parandan faydalanıyorum.

Yine de bu kez elinden geleni yapsa da başarıyı tutturamamış olduğu gerçeği değişmiyordu. Yeterince iyi olmadığı yüzüne vurulmuştu. Aşağı inip evlerinin kapısından girmek ve ailesiyle yüzleşmek istemiyordu. Belki de kendini atabilirdi bu çatıdan, kemikleri patlayıp organlarını delebilir ve iç kanama ile canını alabilirdi. Böylelikle hayat denen yarışta üzülmeye hakkı bile olmadan koşturmak zorunda kalmazdı. Üzülürse geri düşerdi ve her şey daha kötü olurdu bu yarışta, nasılsa kendisi geriden başlamış idi. O yüzden belki devam etmemek daha kolaydı huh?

Güldüğünü hissetmişti, akıl sağlığı yerinde olmayan bir tınıyla. İçi kan bile ağlayamıyordu çünkü.

Francis'in telefonlarına dahi cevap vermemişti. Gilbert'ın mesajına da. Çocukluk arkadaşları -daha doğrusu tek arkadaşları- endişelendiyse bile onlarla bu halde görüşemezdi.

Arkasından gelen ayak sesleri duymuştu, bakıp sorgulayacak enerjisi olduğunu zannetmiyordu halen. O yüzden dönmeyerek atlasa kimsenin durduramayacağı o boşluğa doğru ve ters yönde bedenini harmonik olarak sallamayı sürdürdü.

Ona çatıda katılan kızıl kafa esen rüzgarın suratına kaküllerini atmasını görmezden gelerek onu izledi. Baştan aşağı süzdükten sonra ise yanına gelmiş, yukarıdan bir bakarak çenesiyle kardeşinin suratını işaret etmişti. "N'olmuş ulan bücür? Suratın beş karış." Yanına oturmuş ancak onun gibi uca yanaşmamıştı. Bunun yerine bir bacağının dizden aşağısımı sarkıtmış, diğer bacağının dizini ise karnına çekip kolunu dayamıştı.

Arthur ona dönmeden suratına çarpar gibi belgeyi gösterdi. Büyük kırmızı harflerle 'KAZANAMADİ' yazıyordu belgede. Avuç kadar kağıdın içinde yazan ufak bir miktar mürekkep Arthur'un keder kaynağı idi.

İngiliz ayrıca sinir oluyordu içten içe. İskoç onu anlar mı bilemiyordu, ne de olsa Allistor bir ağabey olarak çocukken onu babasına 'Ben tarlada kıçım çıkana dek çalışırken bu şerefsiz şiir falan yazıyor' diye şikayet etmiş adamdı. Belge üzerinde kasten büyük harfler ile yazılmış bir beyanın yıkıcılığını umursar mıydı ki? Hayır neden bu kadar kaba bir belirtiş seçiyorlardı ki? 'Eşek girse geçerdi vay gerizekalı!' dermişcesine yazmışlardı belgenin üzerine başarısızlığını.

Allistor oturduğu yerden belgeye baktı. Kardeşiyle aynı zehir yeşiline yakın bir tondaki gözlerini belgedeki yazıda gezdirdii.

Ardınan o ufak kağıt parçasını çekti elinden. Arthur afallayarak ona döndüğünde ağabeyinin kağıt arasına bir miktar tütün yerleştirip sardığını gördü. Ne yaptığını bile anlayamamıştı ki Allistor çakmağını çıkarıp yakmıştı ucunu. Kızıl sigara niyetine ağzına götürüp bir fırt çekti o içini karartan belgeden.

"Neden bunu..."

Allistor kağıttan çektiği havayı üflemenin ardından tükürüp aşağı attı. Bücür diye hitap ettiği kardeşine dönüp omuz silkti. "Boş ver oğlum. Tadı tuzu yokmuş zaten."

Sarışın saçları karıştırılırken içi bir tuhaf olmuştu şimdi. Sanki tüm üzüntüsünü unutmuş gibi garip bir gülme gelmişti ve buna karşı koyamıyordu.

Sırıtarak ağabeyine bakmıştı. "Gerçekten insan ruhundan anlamıyorsun değil mi?" Ağlamak ile gülmek arasında gidip gelen kendisinin de bir farkı yoktu ama...

Allistor onu umursamaz bir edayla onaylar mırıltılar ile yanıtladı. Ayağa kalkmıştı şimdi. "Hadi gel içeri, bi' de üşütmenle uğraşmayalım." Omzunda bir pat pat hissettikten sonra Arthur da ayağa kalkmıştı onu takip etmek adına.

Nedense çok daha iyi hissediyordu, ki bu ona yüzleşmekten hoşlanmadığı bir gerçeği anımsattı; bazı konularda kafayı dağıtmak için birilerinin onu görmesi gerekiyordu, yoksa yalnızca atlattığını zannetmekle kalıyordu.

Birdenbire bu çevresindekilerin kendisi için genelde görmezden geldiği kıymetini ona hatırlatmıştı. Birçok konuda nefret ettiği yönlere sahip olsalar bile bazı kişilerin kilit bir rolü olabiliyordu, geçici bile olsa.

Allistor ile de diğer üç ağabeyi gibi pek geçinemezlerdi. Allistor homofobik, kaba saba, alaycı biriydi. Kendisi için zor bir çocukluk geçirmesine yol açan her daim yeminliymiş gibi kavga ettikleri ağabeyi idi. Yine de bazen hayatında olumlu bir işlevi olabiliyordu demek...

Içeri girdiklerinde Peter'ın uğraşmalarına maruz kalmak bile sorun değildi.

Seamus sinir bozucu ve suçluluk hissettirici bir nezaketle ona yanaşmaya kalksa da artık o kadar sorun değildi.

Connor bir şekilde beceriksizliğine dair şakalar yapabilirdi.

Dylan her zamanki umursamaz haliyle kenara çekilmiş ve hiç sormamıştı, bu konuda hisleri daha karmaşıktı. Hem minnettar hem sinirliydi ki ağabeyine biraz sataşmış olabilirdi.

Babasının zalimce ithamları bile bir şekilde sessizdi, annesi hoşnut durmasa dahi artık homurdanmıyordu en azından.

Allistor gelip belgesini otlu mamullerden bir tanesi için malzeme etmese cidden yarım saat önce kendisini çatıdan atma ihtimali olduğunun bilincinde tuhaf bir dinginlik halindeydi.

Ertesi hafta bir restoranda bulaşıkçı olarak işe başlamıştı. Geleceği bundan ibaret gibi geliyordu artık. Ne de olsa eline verilen tek imkanı harcamıştı ve kitaplar için para gerekliydi. Ne de olsa kendisi ödemek zorundaydı. Asla kendi vizyonuna uyan bir ortamda bulunamayacak acınası biriydi.

Iki aylık bulaşıkçılık macerası sonrası babası onu aramıştı bir akşam mesaisinin sonunda. Ona sınav için gerekli her şeyi ayarlayacağını, hemen yarın patronuna bıraktığını bildirmesi gerektiğini söylediğinde Arthur'un yaşadığı şok hayatı için önemli bir kıvılcımdı.

Hayatında bu vakte kadar iki kez gerçekten mutlu olduğunu hissetmişti, bu da onlardan biriydi. 

_________o_________
Sınavdan çıkan okurlarımı süreci atlattıkları için tebrik ediyorum. Tek bir sınav için akıl sağlığınızı satmamaya çalışmanızı umuyorum. Umarım zor zamanlarınızda en ufak bir hareketle bile sizi rahatlatacak birilerine sahipsinizdir. Okuduğunuz için teşekkürler.

Minicik Hetalia HikayeleriWhere stories live. Discover now