KARDEŞ'İM

401 52 85
                                    

Ruhum bedenimden uçtu zannetse
de, yüreğim hâlâ onun için çarpıyordu.

Kayboldun mu? Yolun sonunda çıkış olduğuna kendini inandır ve yürümeye devam et. Pes etme, çünkü savaşı yarıda bırakırsan kaybetmekten beter olursun. Yolu yürü, koş ya da sürün ama bir şekilde bitir çünkü hayat pes edenler için çok acımasız. Bunu sana Darla olarak değil yoluna devam etmek için çabalayan ölü bir kız olarak söylüyorum.

Ela gözleri yüzümü hayali pençeleri altına alırken ifadesiz gözlerle ne yapmaya çalıştığını anlamak için uğraşıyordum. Bir anda konuşmaya dahil olmuş, şimdi ise garip bakışlarını üzerimize salmıştı. Abilik mi taslıyordu? Hiç sanmıyordum.

Gözlerine ne yapmaya çalışıyorsun der gibi bakıp, olduğum yerde dikleştim ve henüz adını bile bilmediğim kıvırcık saçlı, muhtemelen olayı anlamak için büyük bir çaba sarf eden çocuğa bir açıklama yapmak için ona doğru döndüm.

"Evet," deyip yüzüme oldukça yalancı bir gülümseme kondurarak devam ettim. "Abim olur kendisi."

Yumruğunu Emir'in omzuna vurup gülerek ekledi.

"Siz ciddi misiniz? Bir kardeşin olduğunu bilmiyordum." Önce çocuğun vurduğu yere bakıp ağzının içinde bir şeyler söyledikten sonra kendisine yöneltilen bu soruyu bir çırpıda geçiştirdi.

"Öğrenmiş oldun." Verdiği kaba cevaptan ötürü ona gözlerimi kısarak bakarken, araya giren sakin müzik sesiyle gözüm istemsizce elimdeki telefona kaydı.

Ekranda gördüğüm numaranın kime ait olduğunu idrak ettiğimde boğazımda devasa bir yumru oluşurken olduğum yerde öylece kalakaldım. Bu numara yıllardır ezbere bildiğim o iki numaradan biri değildi ama hissediyordum onlar olduğunu, hatta emindim. Ama beni aramamaları gerekiyordu. Buna hazır değildim. Seslerini duymak istemiyordum, isteyemiyordum.

İfadesizce elimdeki telefona bakarken gözlerimden peş peşe düşen iki damla yaş onlar içindi. Annem ve babam...

"Açmayacak mısın?" Ben gözümü telefondan ayırmazken bugün tanıştığım çocuk tarafından sorulan bu sorunun cevabını ben de bilmiyordum.

"Lavinia, sen ağlıyor musun?" Bunu ise diğeri demişti, Emir. Muhtemelen birkaç adımda yanıma gelip, işaret parmağını çeneme koyup yavaşça yukarı kaldırmasıyla göz göze geldik. Çok derin bakıyordu ama benimki kadar yıkık dökük değildi.

Elimdeki telefon susmamak için direnirken çenemi sıkıp, onun sorduğu soruya cevap vermeden bir anda aramayı reddederek çıkış olduğunu umduğum yere doğru koşmaya başladım. Ki zaten sözel olarak yanıt vermeme de gerek yoktu, zira sorunun cevabı ortadaydı.

Onca insanın arasından sımsıkı tuttuğum telefonumla birlikte koşarak geçerken kendime itiraf etmekten ne kadar çekinsem de onları çok özlediğimi fark ettim. Hayat çok, insalar daha çok acımasızdı.

Ağlayarak girdiğim kapıdan ağlayarak çıkıyordum.

Koşar adım bahçeden de çıktıktan sonra daha önce hiç gelmediğim bu şehrin sokaklarında göz yaşı akıtarak ilerliyordum. Bir ara sokağa sapıp, sanki ben koştukça duygularım rüzgara karışıp uçacakmış gibi kalbimin ağrımasını umursamadan hızlandım.

LAVİNİAWhere stories live. Discover now