Bir

133 23 73
                                    







Bir Saat Önce





"Hadi be deniz gözlüm, hadi be çiçeğim, hadi be... Hadi bi pencereye çık da göreyim o güzel yüzünü artık. Mesajlarıma da cevap vermiyorsun zaten. Off..."

Şafak elindeki telefonu gergin gergin çevirirken, şu an bulunduğu otoparkın karşı kaldırımında duran malûm kuruyemişçinin üstündeki malûm odanın penceresine dikmişti yine gözlerini. Dün geceden beri ulaşamıyordu Sibel'ine. En son telefonda konuşurlarken abisine yakalanmışlardı. Sonrası... Sonrası yoktu.

"Ya kıza bir şey yaptıysa? Abisi diye saygıda kusur etmiyordum. Beni itin götüne soksa da eyvallah diyordum herife. Eğer Sibel'i incittiyse var ya, ben de onu incitirim Azer bak hiç şakam yok."

Azer önünde açık duran telefon rehberini incelerken göz ucuyla Şafak'a baktı gülerek. Bu durum onu epey eğlendiriyor gibiydi.

"Merak etme, Fikret'in gözü karadır ama elin oğluna kızıp kendi kanını dövecek kadar aşağılık da değildir. Telefonunu almıştır kızın ne olacak? Arayanın kim olduğunu öğrenmeye çalışıyordur şimdi."

Şafak tutuştu hemen:

"Lan... Bulamaz di mi?"

Azer güldü onun bu hâline:

"Bulursa yanarsın."

Konu kız kardeşi olunca Fikret'in nasıl delirdiğini, nasıl korumacı bir manyağa dönüştüğünü çok iyi biliyordu Azer. Eğer çok tahrik olursa kuduz köpekten beter olur, her önüne gelene saldırırdı. Küçüklüklerinden beri bu böyle olmuştu.

"Sen iyisi mi yol yakınken teslim ol kardeş. Sağda solda sizi el ele görürse... daha kötü."

Aynı mahallenin çocukları olduklarından, herkes herkesi az çok tanırdı evet ama Azer, Fikret'i herkesten daha iyi tanırdı.

Delirince yapabileceklerinin bir sınırı olmadığını bilirdi.

"Aman abi ağzından yel alsın. Bi' sus, korkutma adamı. Zaten 3,5 atıyorum sabahtan beri..."

Tam o sırada Fikret belirdi apartman kapısında. Üzerinde düz beyaz, kırışık bir tişört, altında da her zamanki -evladiyelik- lacivert Adidas eşofman altı ardı.

Esneye esneye gelip kuruyemişçinin önündeki ufak iskemlelerden birine oturdu. Saçı başı dağınık, yüzü asıktı. Uykudan yeni kalkmış görünüyordu ve aklını kurcalayan bir şeylerin olduğu bu mesafeden belliydi. Sırtını camekana yaslayıp uyuklamaya başladığında Şafak bir küfür yuvarladı ağzının içinde.

"Püh anasını satayım...Oturdu gene dükkânın önüne bekçi köpeği."

"Şşş..." dedi Azer uyarır bir tonda. Fikret'e bir tek o lakap takabilirdi.

"Yok... Yok abi böyle olmaz, benim Sibel'le konuşmam lazım."

Azer temkinli bakışlarını yüzünde gezdirdi bi süre. Onun sözlerinde ciddi olup olmadığını anlamaya çalıştı.

"Nasıl konuşacaksın lan? Abisi dükkânın önünde, babası desen evde. Apartmanın kapısını açar açmaz paket olursun. Delirme Şafak."

"Delirdim." dedi Şafak yenikçe. "...Bu aşk beni delirtti."

Birden uzanıp masanın üstünde kağıt kalem namına ne bulduysa çekti önüne.

"N'apıyorsun lan?"

Azer'in meraklı bakışlarına karşılık, eline geçirdiği bir kâğıt parçasına bir şeyler karalamaya başladı sonra.

"Her şeyi göze aldım artık. Abisi beni dövecekse de dövsün anasını satayım. Gideceğim Mavişim'e. O kadar."

Leblebici | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin