Beş

66 11 46
                                    


Medya: Azer (temsili)

——— • 🌹 • ———




"Selamünaleyküm Şahin amca! Kolay gelsin."

Fikret elleri eşofmanının cebinde yaylana yaylana lokantadan içeri girdiğinde kapı dibinde oturan iki ihtiyardan başka kimse yoktu dükkanda.

"Ooo aleykümselam Fiko, geç otur. Baban nasıl?"

"İyi işte buralarda. N'olsun?"

Elinde limon kolonyasıyla gelip Fikret'i kolonyaya boğmuştu hemen iki arada bir derede. Pandemiden sonra geleni gideni dezenfekte etmek alışkanlık olmuştu onda.

"İyi mi? Ulan iki gündür pimi çekilmiş bomba gibi geziyor adam. Az önce cumadan geldim. Cemaat bile yanına yanaşamıyor. Ne yaptın da sinirlendirdin gene adamı?"

Gülerek sorduğu bu sorular Fikret'i rahatsız ettiyse de Şahin amcasını gerçekten sevdiği için (ve onun bu sorularda kesinlikle bir art niyeti olmadığını bildiği için) ters bir şey demekten kaçınarak "Her zamanki babam işte Şahin amca, çok da şey yapmamak lazım. Ezelden sinirli adam. Doğuştan her şeye tepkili. Biz onu öyle kabul ettik artık." diye ustaca kestirip attı. Bu ağırbaşlı cevap Şahin Usta'yı tatmin etmişe benziyordu.

"Bahadır nerede Ustam? Mutfakta mı?"

Şahin Usta yerinden kalkıp içeriye doğru hareketlendi bunun üstüne.

"Menüyle uğraşıyordu içeride, dur çağırayım. Bahadır!! Bahadır gel oğlum! Fikret geldi."

Bir dakika sonra Bahadır üstünde beyaz önlük, elinde menüyle çıkagelmişti.

"Ooo Fiko! Hoşgeldin kardeşim, nasılsın? Bugün biraz daha iyi gördüm seni. Gözünün şişi falan inmiş. Canlanmışsın biraz." dedi omzunu pat patlarken. Elleri et kokuyordu. Ama yadırgamadı Fikret. Emeğin kokusuydu bu. Daha kendi hayatında bir işe yaramayan birinin bunu yargılamaya hakkı var mıydı ki? Belki yanlıştı düşüncesi ama Fikret her durumda böyle düşünmekten kendini alamıyordu işte.

"İyisin iyisin..."

Bahadır'dan iyi moral veren yoktu Fikret'e bu mahallede. O olmasa psikolojik çöküşlerinin %80'ini falan NAH atlatırdı herhalde. Serkan şom ağzıyla insanlara moral olmakta çok kötüydü çünkü.

Fikret bu ilgiye karşılık, biraz mahcup "Sağ ol kardeşim. İyi uyudum." dedi. Kâbusları hesaba katmıyordu tabi.

"Uykuyu falan bırak da şimdi... Bu kardeşin ne yaptı ona bak."

Bahadır elindeki renk patlamasına uğramış menüyü masaya bırakırken pişmiş kelle gibi sırıtıyordu.

"Eee hep Serkan büllüğü mü fikir bulacak? Bu sefer de ben buldum mis gibi ticari fikir."

Fikret meraklanmıştı. Bahadır çok nadir fikir belirtirdi. Çünkü genelde grubun beyni görevini Serkan ve Fikret üstlenirdi. Fikret'in tembel olduğu zamanlarda da Serkan. Yani genelde Serkan... Aslında hep Serkan.

"N'oldu lan? Ne fikri? Anlat bakayım şunu güzelce."

Bahadır, ağzı kulaklarında anlatmaya başladı ✨muhteşem✨ fikrini:

"Abi biliyorsun ki bizim dükkan genel hava olarak pek genç müşteriye hitap etmiyor. Ben de daha fazla müşteri çekmek için kolları sıvadım. Tabi tek başıma değil, pederle de konuştuk. Birkaç hafta önce bir reklamcıyla anlaşmıştık zaten menü için. Birkaç küçük ekleme çıkarma yapıp yolladım istediğim şekli. Sağ olsunlar bugün göndermişler menüleri, tam istediğim gibi olmuş. Hele bir de iki yeni tatlı eklettim ki üff... Asıl bomba orada! Birine senin, öbürüne de Sibel'in adını koydum."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 14 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Leblebici | bxbWhere stories live. Discover now