pina colada boy

62 3 0
                                    

*serveuse: kadın garson

*mioche: velet

*mon chéri: tatlım

Louis ellerinden birini alnına doğru siper ederek güneşten korunmaya çalıştıysa da öfkesi bir türlü dinmek bilmiyordu. 

"Bahar tatili bitmek üzere, Lou. Burada olduğumuz için çok mutluyum." Liam, Louis'den tarafa döndü ve tebessüm ederek konuştu. "Cidden mi, Lee? Şimdi de Pollyannacılık mı taslıyorsun?" Gözlerini devirerek ayakkabısının içine dolan kumları boşaltmaya başladı. 

Bu korkunç plaja gelmek elbette ki dahi en yakın arkadaşının fikriydi çünkü Louis'ye kalsa güneş lekelerinden oldukça uzakta, odasındaki tavan vantilatörünün hemen altında sakince magazin dergisi okuyor olurlardı.

"Keyif almaya bak!" Güneş gözlüklerini hafifçe burun kemerine indirip hemen önlerinden geçen esmer çocuğu süzerek dudaklarını yaladı Liam. Eh, o küçük şeylerle mutlu olabilen genç bir adamdı ne de olsa.

Louis bir saniyeliğine gözlerini yumdu ve derin bir nefes verdi. Bahar tatili boyunca bir sürü araba yıkamış olduğundan en azından biraz para harcamak için heyecanlıydı. Liam'ı şezlongda bırakıp kendisi için bir kokteyl almaya plajın barına doğru yola çıktı.

"Bir karpuzlu Mojito, lütfen." Tezgahın ardındaki surata bakmaya bile tenezzül etmeden siparişini verirken yüzünde sıkılmış bir ifade vardı. "Bence bir Pina Colada senin keyfini yerine getirirdi." Kendinden emin bir ses, diye düşündü. Bu onu oğlanın suratına bakmak için harekete geçiren aksiyon oldu.

"Mmh.." Kirpiklerinin altından onun yüzünü inceledi. "Öyle olsun, serveuse*." Gördüğünden memnun kalmış olacak ki her zaman yaptığı gibi, karşısındakini etkilemek için günlük konuşmalarının arasına fransızca eklemeler yapmakta gecikmedi. Her ne kadar bunda usta sayılmasa da.

Ancak beklediğinin aksine oğlanın düzgün, beyaz dişleri gözler önüne serildi ve etkilenmişten çok eğlenen bir yüz ifadesi takındı.

"Oh, senin için yeteri kadar maskülen değil miyim, mioche*?" Küçümsemeye benzer bir ses çıktı dudaklarının arasından ve Louis bütün fransızca bilgisini hızlıca gözden geçirmek zorunda kaldı. Şimdiden ona nazik yaklaştığı için kendisine sinir olmuştu bile.

Üstelik, o kimdi ki Louis Tomlinson'ın üstün fransızca bilgisini sorgulamaya kalkıyordu?

"Ben çocuk değilim!" Kaşları çatıldı ve ayak tabanlarından birini kumun üzerine vurdu. "Evet, öyle görünüyor." Kıkırdadı oğlan. "Sadece kokteylimi ver, tamam mı?" Ellerini göğsünde birleştirerek oğlanı görüş alanından çıkardı. Nasıl bu kadar amatörce bir hata yapmış olabilirdi?

"Kimliğini görmem gerekiyor, ufaklık." Louis onun ağzından çıkan kelimeleri duyar duymaz ağzı küçük bir o halini aldı. Elbette yaşı tutmuyordu yahu! "Ne demeye çalışıyorsun?" Gözleri kısıldı ve sesi feminen bir hal aldı. "Diyorum ki, eğer kokteyl istiyorsan, bana kimliğini göstermelisin." Oğlan elindeki bardağı bırakıp tezgaha yaslandı ve gözlerini Louis'ye dikti.

"Kola." Louis neredeyse fısıldadı. "Efendim?" Oğlan ellerinden birini kulağının arkasına yerleştirerek duymamış gibi sordu. Louis içindeki öfke ateşinin harlandığına neredeyse yemin edebilirdi.

 "Bir kola alabilir miyim?" Bütün keyfi kaçmıştı. Oysaki ne de mutluydu bu harikulade plaja ayak bastığı için!

Oğlan Louis'nin kolasını bir bardağa boşaltırken keyifle Louis'nin öfkeli yüzünü izliyordu. Kaşları hafifçe çatılmış, yanaklarının içini ısırıyorken oldukça şeker görünüyordu.

wear your heart on your sleeveWhere stories live. Discover now