high school sweethearts

31 3 0
                                    

Louis, Harry'nin ona bana bayılıyorsun, herkes bana bayılır yakıştırmasından sonra eve gidip bir süre parkeleri tekmeledi. Onun ebatlarında birinin sinirini yatıştırmak kolay gibi görünebilirdi ancak anlaşılabileceği üzere, değildi.

Vogue dergisinin sayfalarını çevirirken tırnaklarını kemiriyordu ki Louis bu alışkanlığından vazgeçeli yıllar olmuştu. Harry'nin yetenekli olduğu kabul edilebilirdi, insan nüfusunun hatrı sayılır bir çoğunluğu için etkileyici olduğu da.

Ancak Louis ona yanık falan değildi yahu!

Olur olmadık yerlerde belirmesinden, hemen hemen herkesle şimdiden kaynaşmış olmasından ve nasıl olduğu bilinmez ama bir şekilde, ne şekilde olduğu önemli değil, Louis'nin sıradan yaşantısına dahil olmasından bıkmıştı Louis.

Tek istediği, okulun geri kalanı gibi, kendisine saygı duyması ve ondan daha iyi olduğunu kabul ederek itaat etmesiydi çünkü Louis'nin muhteşem varlığı karşısında yapılabilecek en akıllıca hamle bu olurdu.

Louis için diğer herkesin etrafında olmak çok kolaydı. Onların yanındayken söylediklerinin tehditkar olması gerekmezdi ve ağzından çıkanları da pek kulağı duymazdı. Ne de olsa Louis'yle sohbet ediyor olmak karşısındakinin lise hayatı boyunca elde edebileceği en nitelikli aksiyon olurdu.

Ancak Harry'nin etrafında olmak işleri biraz değiştiriyordu. Louis o etraftayken tetikte olması gerektiğini hissediyordu ki her zaman ağzının payını verebilsin. Yine de sinirleri tepesindeyken Harry'yi alt etmeye çalışmak o kadar da kolay değildi.

Her şeyin normale dönmesini diledi. Harry'nin çekici vücudunun, beyaz, düzgün dişlerinin ve bukleli saçlarının, hele de o benzersiz yeşil mi yeşil gözlerinin altında yatan şeytani düşünceleri görebiliyordu. Harry'nin görünüşü sadece bir yanılsamadan ibaretti.

Onu düşünmek bile midesine kramplar girmesine sebep oluyordu.

Biraz yatışmayı denedi. Ne de olsa Harry sadece birkaç gün önce hayatına balıklama dalmış, öylesine, sıradan bir oğlandı. Bu kadar üzerinde durmasına gerek yoktu. Yapması gereken tek şey onu görmezden gelmekti, elbette.

Ancak daha önce de söylediğim gibi, lise klişeleri gerçekleşmeyi talep ederdi.

Bu yüzden Harry'nin kaptan seçilmesinin üzerinden geçen birkaç günden sonra Louis, kendi dolabının kapağını kapatmasıyla Harry'yi karşısında buldu.

"Beni mi takip ediyorsun?" Hafifçe yerinden sıçrarken sordu. Harry onun oldukça portatif olduğunu görebiliyordu. Ayak tabanları yerden kesilip hafifçe yukarı havalandığında bile küçücük görüntüsünden hiçbir şey kaybetmiyordu.

Sevimli küçük yaratık, diye düşündü.

Bir karpuzlu Mojito için Harry'yi neredeyse ateşe verecekmiş gibi bir tavır takındığında da böyle düşünmüştü yeşil gözlü olan.

"Neden seni takip edecekmişim?" Dolaba yaslanıp kollarını göğsünde kavuştururken konuştu. Onunla ilgili değişik bir şeyler olduğuna emindi. "Benimle kafa bulmayı bırak!" Kitaplarına sıkı sıkı tutunup onun yanından ayrılacaktı ki Harry onu kolundan hafifçe kavrayarak durdurdu.

"Benden bu kadar mı çekiniyorsun, mon chéri?" Kendinden emin gülümsemesi derhal suratındaki yerini almıştı. Louis'yi kızdırma işi sandığından çok daha keyifli bir hal alıyordu. 

"Kendini beğenmişin tekisin, Harry. Bayağı tavırların benim üzerimde işe yaramaz." Kolunu ondan kurtarıp eliyle hafifçe sıvazlarken konuştu. "Üstelik, benim bir ismim var." Sesi beklediğinden sakin çıkmıştı.

wear your heart on your sleeveWhere stories live. Discover now